Günün Sözü

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.
olum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
olum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2014 Pazartesi

Hayatı ertelemeyin

Bir yıl daha bitti,
Dün yediğimiz yemek,
Geçen ay ödediğimiz fatura,
Yaşadığımız onca şey,
Yaz tatili,
Düğünler,
Bayramlar,
Doğumlar,
Cenazeler derken,
Koskoca sene,
Bir telaş, bir aceleyle,
Tükendi gitti...
Hayaller, umutlar,
Yine, bir dahaki seneye ertelendi...
Zaten, hep böyle değil mi?
Ah bir büyüsem,
Okulu bitirsem,
Güzel bir işe girsem,
Yuvamı kursam,
Çocuklarım olsa,
Çocukların sınavları,
Çocukların okul masrafları,
Düğünleri, dernekleri,
Torunlar,
Derken emeklilik,
Tam rahat ettim,
Dünyayı gezicem derken,
Bir hastalık...
Al işte !
Ne bu sene,
Ne bir daha ki sene,
Erteleye erteleye, ömür bitti...
T.Tuğba Baş (28/12/2013)
Hayatı ertelemeyin ...

17 Ekim 2014 Cuma

Yasin Boru


Adı Yasin, Berkin değil!
Vatan evladıydı, hain değil!
Müslümandı, Yahudi değil!
Kürt çocuğuydu, PKK değil! 
.
.
Berkin’e agladik #YasinBörü ye susmak niye? 
O kadar masumken, boylesine vahsice katledilmisken.. 
#YasinBörü’nün öldürülmesi insanlığa,vicdana, hiçbir siyasal düşüncenin içine karıştırılıp sineye çekilemez. Şiddet ve vahşete lanet olsun..!!
.
.
Nur içinde yatsın.Mekanın Cennet olsun. 16 yaşında başı ezilerek öldürülen çocuk.
Şeytan bile utanıyor katilinin vahşiliğinden.

12 Ekim 2014 Pazar

İnsanlıktan uzaklaşanlar

Bir insanın ölümünden, acısından veya zulmedilmesinden rahatsız olmayan hatta neredeyse mutlu olan insanlıktan çok uzaklaşmıştır. Benden olmayan, benim gibi düşünmeyen insan sussun, konuşmasın, sadece benim gibi olanlar varolsun diyenler de insanlıktan uzaklaşma yolculuğuna çoktan başlamış demektir. Bu yolculuğa çıkanların çoğalması ise kaçınılmaz kaosun doğuşudur. İnsanı sınırlara, cehalete, düşünmemeye, sorgulamamaya, gelişmemeye, kolay sığ kazançlara yönelten zihniyeti besleyenler de bu kaosun mimarlarıdır.

1 Ekim 2014 Çarşamba

MEZARLIKTA YAŞANAN İLGİNÇ HADİSELERE ŞAŞIRACAKSINIZ! ŞEHİDİN BOZULMAMIŞ CENAZESİNİ GÖREN MEZARCI KAÇTI

Her insanın hayatında en son gideceği yer olan mezarlıklar sessizliği kadar, bazen şaşırtıcı ve ibretlik olaylara da sahne oluyor. Sakarya mezarlıklar müdürünün başından geçen ilginç... Mezarlıkta miras kavgası yapılması, sevmediği için gelini tarafından kaynanasının mezar yerinin değiştirilmesini istemesi, seneler sonra mezarı açıldığında cesedi bozulmadan bulunanların olması bu ilginç olaylardan bazıları... İlginç olaylara şahitlik eden Sakarya Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Şube Müdürü Erhan Yanmaz, 27 yıl imam hatip olarak görev yaptıktan sonra 4 yıl önce Mezarlıklar Müdürlüğü'nde göreve başladığını söyledi. 

Görev süresince pek çok olaya şahit olduklarını kaydeden Yanmaz, "Gasilhanede öyle olaylar oluyor ki annesi, babası burada yıkanırken kardeşler miras kavgasına giriyorlar. 'Ev senin, araba benim. Tarla senin, arsa benim. Sen baktın, bakmadın' diyerek yumruk yumruğa kavga edenler oluyor. Ayırmak için polis bile çağırdığımız oldu. Kız kardeşlerin ağabeylerini bile dövdüğüne şahitlik ettim. Çok sıkıntı çektiğimiz zamanlar oluyor." diye konuştu. "KAYNANAMLA AYNI MEZARLIKTA YATMAK İSTEMİYORUM, ONU KALDIRIN" Zaman zaman vatandaşların ilginç taleplerle kendilerine başvurduğunu ifade eden Yanmaz, bir gelinin kaynanasının mezarının kaldırılması için istekte bulunduğunu belirtti. Talep karşısında büyük şaşkınlık yaşadıklarını anlatan Yanmaz, yaşanan olayı şöyle aktardı: "Bir gün otururken dışarıdan bağırma sesleri geldi. Baktığımda evli bir çift gelmişti. 'Niye bağırıyorsunuz? Ne oldu? Yardımcı olalım' dedim. Gelin 'Emirdağ Mezarlığı'nda kayınpederim ile kaynanam yatıyor. Kayınpederim orada dursun. Kaynanamı oradan çıkartın. Başka yere götürün' dedi. 'Ne istiyorsun kaynanandan. Zaten vefat etmiş, toprağa girmiş' diye sordum. 'Ben ondan çok çektim. Onun yanında yatmam. Onun oradan çıkartılmasını istiyorum. Ben yatacağım orada. Onu çıkartın nereye istiyorsanız oraya götürün' dedi. Bunun üzerine 'Tapusu sizin üzerinize değil. Söz sahibi değilsiniz burada. Sen git beyinle başka bir yerden al. Kusura bakmayın burası otel değil. Onları rahat bırakın' diyerek gönderdim. Sonra beni belediyeye gidip şikayet ettiler." 

"ŞEHİDİN BOZULMAMIŞ CENAZESİNİ GÖREN MEZARCI KAÇTI" Yanmaz, bir mezarcının, yaklaşık 6 ay önce vefat eden bir kadını, vasiyeti üzerine depremde ölen oğlunun üstüne gömmek için mezarı açtığı sırada, deprem şehidinin cenazesinin bozulmadığına şahit olduğunu belirtti. Yanmaz, olayı şöyle anlattı: "Bir deprem şehidinin annesi 'beni öldüğümde oğlumun yanına gömün' diye vasiyette bulunmuş. Akrabaları vasiyet üzerine talepte bulundu. 
Şehitlerin üzerine kesinlikle defin yapmadığımızı söyledik. 'Böyle bir ruhsat da yok bizde, sıkıntı olur. Yanlarında yer bulalım' dedik. Ancak yakınları, vasiyeti nedeniyle ısrar etti. Yakınlarından onay aldıktan sonra şehidin mezarını açması için bir mezarcı görevlendirdik. Görevli mezarı kazmaya başlıyor. Tahtaları kenara atarken bir bakıyor ceset olduğu gibi duruyor. O hali görünce mezarcı kaçmaya başlıyor. Sorumlu beni arayıp 'müdürüm mezarcı kaçıyor' dedi. Ben de 'mezarlıktan başka kaçılacak yer yok. Nereye kaçıyor. Bırak kaçsın buluruz. Mezar kazdığı yere git bak' dedim. Mezar başına gidince cesedin olduğu gibi durduğunu bana söyledi. Ben de 'hemen sıfırdan gömer gibi tahtalarını üzerine koy, toprakla kapa' dedim. Onlar Allah'ın emniyeti altında. Yanında boş bir yer vardı. Annesini de onun yanına gömdük. 
Durumu yakınlarına anlatınca herkes ağladı." dedi. Bir başka mezarcının da mezar kazımı sırasında bayıldığını söyleyen Yanmaz, şöyle konuştu: "Mezar yeri kazılırken yandaki mezarda açılma olmuş. Tahtaların arasından kefenli bir ceset gözükmüş. Mezarcı bayılmış. Biz mezarcıyı aradık. Ancak ulaşamadık. Cenaze yakınları mezara bakmaya geldiğinde mezarcıyı baygın bulmuşlar. Mezarcı uyandığında açılan mezardan çok güzel bir kokunun geldiğini ve sonrasında kendinden geçtiğini söyledi. Mezarı açılan kadının cenazesi hiç bozulmamış. Yakınları kadının doğumda bebeğiyle öldüğünü söylediler."

31 Temmuz 2014 Perşembe

Gazze'de morgun kapısında yazan anlamlı ayet

İsrail'in günlerdir ağır silahlarla katliam yaptığı Gazze'de bir morgun 
kapısında yazan bir ayet oldukça duygulandırıyor.
İsrail, çoluk çocuk demeden Gazze'de katliam yapmaya devam ediyor. İsrail'in 8 Temmuz'da başlattığı saldırılardan bu yana Gazze'de şehit olanların sayısı bin 300'lere dayandı, yaralı sayısı ise 8 bin civarında...
Gazze'de taş üstünde taş kalmadı. Hastaneler, okullar, camiler yerle bir edildi. Morglar her gün dolup taşıyor neredeyse. Büyük acıların yaşandığı Gazze, başta susuzluk olmak üzere, elektrik, ilaç ve daha bir çok konuda büyük sorunlarla karşı karşıya kalmış durumda...
Dünya ülkeleri ise gözleri önünde yaşanan bu büyük acıya karşı adeta kör, sağır ve dilsiz kesildi. Dünya ülkelerinin, zalimin ve güçlünün yanında yer alan ikiyüzlü politikaları, zevklerinden ve lüks hayatlarından başlarını kaldırıp Gazze'yi göremeyecek kadar körleşmiş Arap liderlerinin duyarsızlığı karşısında, Gazzelilerin Allah'a sığınmak ve ona teslim olmak dışında bir çareleri kalmadı.
Bu teslimiyeti ve inancı her karede görmek mümkün. Gazze'de bir morgun kapısında yazılmış bir ayet bunun en güzel örneği. Tıpkı Uhud Savaşında Peygamber Efendimiz'in sahabesiyle dalga geçmeye çalışan Mekkeli müşriklere Hz Ömer'in verdiği cevap gibi; ''Bizim ölülerimiz cennete, sizin ölüleriniz cehenneme gidecek''
Gazze'de günde binlerce şehidin cenazesinin getirildiği morgun kapısına yazılan Tevbe Suresi'nin 111. Ayeti dikkat çekiyor. İşte o ayet :
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Ayetin meali:
Allah muhakkak ki; Allah yolunda savaşan, böylece öldüren ve öldürülen mü'minlerden onlara verilecek cennet karşılığında, canlarını ve mallarını satın almıştır. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân'da, O'nun (Allah'ın) üzerine hak olan vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa eden kimdir? O'nunla yaptığınız alışveriş ile sevinin! Ve işte o, en büyük fevz (mükâfat)dir.

8 Temmuz 2014 Salı

Şükretmenin önemi

Şükretmek, olumlu düşüncenin temelini oluşturan en önemli kişisel eğilimdir.  Bu nedenle düşüce gücünün bireyin lehineşükran düşünce gücü | Mutluluğun Temel Kaynağı   Şükretmek   Düşünce Gücü işletilmesi açısından şükran eğilimi önemli rol oynamaktadır.
Şükretmek elimizdeki ile mutlu olmayı, mutluluk durumu ise, elimizdekinden daha fazlasına ulaşmamız için gerekli yaşam motivasyonunun kaynağıdır. Bir diğer deyişle şükretmek; mutluluğun ve başarının kaynağıdır.
Pozitif Düşüncenin Kaynağı: Şükretmek 
Pozitif düşünce eğilimi, dünyaya bakış açısıdır. İçinde bulunulan duruma, elimizde olan imkanlara, etrafımızda gerçekleşen olgulara bakış açımızdır kısacası.
Bakış açısı; bireyin zihin haritasının ona sunduğu şablonlar sonucu ortaya çıkan “algı” ile değerlendirmedir.
Örneğin; bir amaca ulaşmak için deney yapan X kişisi ile Y kişisi arasında algı farklılığını ve bu algı farklılığının yönledirdiği olası sonuçları değerlendirelim.
X’in bilinçaltı şablonları ilgili varsayımları içermektedir;
Başarı bir süreçtir
Elimde olanlar için şükrediyorum
Kaynaklarım için şükrediyorum
Ulaştığım her adım merdivenin bir basamağıdır, her basamak için şükrediyorum
Y’nin bilinçaltı şablonları ilgili varsayımları içermektedir;
Başarı sadece sonuçtan oluşmaktadır
Başarı ile Başarısızlık arası bir şey yoktur
Sonuca ulaşmadan hiç bir adım beni tatmin edemez
Düşünce Gücü ile Ulaşılan Sonuçlar
X ve Y bireyleri birbirinden habersiz, aynı amaç doğrultusunda deneylere başlamaktadır. Amaca ulaşılması, düşündüklerinden daha fazla zaman ve deney yapmaları gerektiğini çok geçmeden anlamaktadırlar. Her iki birey de, 28. Deneye gelmişler ve daha sonuç elde edememişlerdir.
X ve Y bireylerinin geldikleri noktada, psikolojik eğilimleri:
X: 28 deney yaptığını, elde ettiği her olumsuz sonucun, onu başarılı sonuca ulaştırmasına yakınlaştırdığını, ziraa 28 farklı deneyin ona başarılı sonuç için yanlış olduğu bilgisini verdiğini, bir diğer deyişle yaptığı her deneyin, olumsuz da olsa, esas amacı için ona bilgi sermayesi arz ettiği düşünce eğilimindedir.
Söz konusu düşünce eğilimi X bireyin psikolojik eğilimini olumlu anlamda etkilemektedir. Ziraa, X, şuanki elde ettiği bilgi sermayayesinin onun için bir fayda olduğu yönünde bir algı oluşturmakta ve buna karşın katlandığı külfetin (28 deney yapmak) ise edinilen faydaya değdiği yönünde algı eğilimini sağlamaktadır.
Sonuç olarak; X’in bilinçaltı zihin haritası, fayda/maliyet algısını mutluluk ve motivasyon lehinde etkilemiş, geldiği noktaya şükretmesini sağlamış ve başladığı işin devamını getirme eğilimini oluşturmuştur.
X başladığı işi motiveli ve etkin bir şekilde sürdürmeye devam etmiştir.
Y’nin geldiği noktada ise, Y külfetine katlandığı deneylerin karşılığında, hiç bir fayda elde edemediği algısına kapılmış. Bunun sonucu olarak, psikolojik; eğilimi üzüntü ve motivasyonsuzluğa doğru kaymıştır. Çalışmalarındaki motivasyonun azalması ile birlikte, işindeki verimliliği ve etkinliği azaltmıştır.
Y geldiği noktayı değersiz algılayıp,  elindeki ile şükretmeyi tercih etmemektedir.
138. Deney
X 28. Deneyden sonra şükretme eğilimini, dolayısıyla pozitif düşünme yeteneğini kullanmaya devam ederek, başarıya giden yolun en az başarının kendisi kadar önemli, yani süreç ile mutlu olabilmenin önemini 138. Deney sonunda daha iyi anlamıştır. Ziraa 138. Deney, X’in sonuca ulaşmasını ve bilim dünyasına çok önemli bulgular arz etmesini sağlamıştır.
Sadece elindekiler ile şükretmesini bilmekle başlayan serüven, amaca yönelik gerçekleşen olgulara fayda lehinde algının oluşumunu tetiklemiş ve sonuç olarak daha fazlasına ulaşılmasını sağlamıştır.
Peki X başarıya ulaşamasaydı ne olacaktı?
X’ başarı yolunda giden, mutluluk eğilimi yüksek, dolayısıyla mutlu bir kişi olarak yaşamaya devam edecektir, bu ise ona gene başka başarılar için kapı açacaktı.  Zira burada önemli olan, spesifik bir deneyde başarılı olmaktadan ziyade, bir hayat felsefesinin, bir bireyi hayatı boyunca farklı alanlarda başarılı olma olasılığını arttırdığı gerçeğidir. Buna ister hayat felsefesi, istersek prensip ya da kuantum düşünce sanatı diyelim; bilinçaltı şükran eğilimi, bireyin başarılı ve mutlu olma olasılığını arttıran temel kaynaktır.
Y’ye ne oldu?
Y, 28. Deneyden sonra fayda/maliyet bilinçaltı algısında demotivasyon lehinde oluşan değişim ile birlikte, psikolojik üzüntü hali ve işinde verimsizlik baş göstermiştir. Y, 42. Deneyden sonra başladığı işi bırakmıştır. Yeni bir işe başlamış, fakat orada da mutlu olamamıştır, ziraa bilinçaltı şablonu onun hiç bir zaman, amaca giden süreçte mutlu ve motive olmasına kaynak olamamıştır.
İşte başarı ile mutluk arasında olan ilişkinin, bilinçaltı zihin haritasında farklı kodlanan iki bireyin farklı sonuçlarıdır yukardaki örnekler.
Başarı mutluluk getirir, fakat mutlu olmasını bilemeyen birey başarılı olamaz.
Şükretmekpozitif düşünce sanatıdır; pozitif düşünebilme yeteneği bilinçaltı söylem kalıplarıda yatmaktadır, pozitif düşünce mutluluğun, yaşam motivasyonunun, dolayısıyla başarının temel kaynağıdır. Önemli olan şükredebilmeyi sağlayan bilinçaltı zihin yapısına sahip olmaktır, gerisi kendiliğinden gelecektir.
“Basketbol hayatım boyunca yaklaşık 9000 şut kaçırdım. Neredeyse 300 maç kaybettim. 26 defa son şut denedim ve kaçırdım. Hayatımda defalarca kez denedim ve başarısız oldu. İşte bunun için bu kadar başarılıyım.” Micheal Jordan

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Halı - Önyargılı olmayalım!

Cuma namazındaydık. Sağ tarafımda yaşlı bir adam, onun sağında ise tek kişilik boş yer vardı. Yaşlı adam, farza kalkarken arkaya döndü ve boşluğun gerisinde duran 13 14 yaşlarındaki gence: Saf'ı doldur evlad, dedi. Gel yanıma. Çocuk, mahçup bir ifadeyle: Mümkünse burada kılmak istiyorum, diye kekeledi. Oraya başkası geçebilir. 
Yaşlı adam, çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek: Ne o dedi. Yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun? Ve öfkeyle devam etti: Anne kuzusu ne olacak... 
Namaz bittiğinde, yaşlı adamın Cuma'sını tebrik ettim. Arkadaki genç de gelerek onun elini öptü. Adam, söylediklerine çoktan pişman olmuştu. Delikanlının nurlu yanaklarını okşarken: Sana "anne kuzusu" dediğim için kusura bakma yavrum dedi.Bir anda ağzımdan kaçtı işte... 
Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğerken: Söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefat ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da...

25 Haziran 2014 Çarşamba

Herkes bir gün ölecek, peki ya böyle ölmek? İşte birbirinden tuhaf 10 ölüm ve sebepleri

Kola Makinesi Yüzünden Ölen Talihsiz

Amerika'da 1995 yılında Bir Kola makinesinden bedava içecek almaya çalışan adam makineden fırlayan kutu kolanın kafasına isabet etmesi sonu hayatını kaybetti.

Kibarlık Yüzünden Ölen Talihsiz

Astronot biliminde çığır yaratan Tycho Brahe isimli Danimarkalı bilim adamı tuvalet gitmediği için ölmüştür. 16. yüzyılda yemek bitmeden sofradan kalkılması hoş karşılanmazdı. Tycho Brahe davetli olduğu bir şölene gitmeden tuvalete girmeyi unuttu. Yemekte içki fazla kaçıran bilim adamı tuvalet gitmek için izin isteyemeyecek kadar nazik olduğundan israr kesesi patlamıştır ve 11 gün acı çektikten sonra ölmüştür.

Elektrik Tellerine Takılıp Ölen Talihsiz

Arjantin Buenos Aires'te gerçekleşen ölüm olayında karısını öldürmeye çalışan adam karısını kaldıkları otelin 23. katında aşağıya atar. Kadın aşağı düşerken elektrik tellerine takılır. Karısının ölüp ölmediğinden emin olmak isteyen adam kendisinide aşağı atar, tellere tutunamaması sonucu yere çakılarak hayata veda eder.

Nefesini Tuttuğu İçin Ölen Talihsiz

1983 yılında Amerika'nın San Diego eyaletinde polisler tarafından hırsızlık yaparken yakalanan kadın eğer kendisini bırakmazlarda ölene kadar nefesini tutcağını söyledi. Polislerin bu isteği kabul etmesi sonucu kadın kendi nefesini tuttu ve morarak öldü.

Yere Düşen Silah İle Ölen Talihsiz

İtalya'da gerçekleşen bir ölüm olayında Pisa kentinde oturan Romollo Ribaldo isimli adam işsiz olduğu için intihar etmeye karar verir. 42 yaşındaki Romollo Ribaldo'ya eşi intihar etmemesi için dil döktü. İkna olan Romollo ağlamaya başladı ve elindeki silahı yere fırlattı ve kötü sürpriz_ Yere düşen silah ateş aldı ve silahtan çıkan kurşun Romollo'nun eşine isabet etti ve kadın öldü.

Bok Yoluna Giden Talihsiz

Amerika'da bir hayvanat bahçesinde görevli olan fil bakıcısı rutin temizliğini yaparken filin dışkısı altında kalarak can vermiştir.

Gelen Posta İle Ölen Talihsiz

Khay Rahnajet isimli Iraklı bir terörist içinde bomba düzeneği olan bir paketi posta ile suikast adresine gönderdi. Paketin üzerinde yeteri kadar pul olmadığı için posta servisi paketi geri postalar. Paketi alan acemi terörist pakete bomba düzeneği kurduğunu unutarak paketi açar, bombanın patlaması sonu parçalanarak ölür.

Korkudan Ölen Talihsiz

Eşine şaka yapmak isteyen Jake Fen isimli bir adam kendisini asmış süsü verir. Eve gelen eşi kocasının kendisini asığı görünce bayılır. Bu sırada kapıyı açık gören komşuları olan kadın içeri girer. Jake ve eşinin öldüğü zanneden kadın evi soymaya karar verir ve ne varsa toplar. Evden topladıkları ile dışarı çıkamak üzere olan kadına Jake tekme atar. Kadın cesedin canlandığını zannederek korkudan ölür.

Anlamsızca Ezilerek Ölen Talihsiz

New York'un işlek caddelerinin birinde bir otomobil yürüyen bir yaya hafifçe çarptı. Yaya tam yerden kalkacağı sırada yoldan geçen birisi kalkmazsa sigortadan yüklü miktarda para alabileceğini söyler. Yayada yola tekar yatar. Otomobil sürücüsü ise yayanın yerden kaltığını düşünerek gaza basar ve yaya otomobilin altında ezilere can verir.

Ailece Boğularak Ölen Talihsizler

Mısır'da bir çiftçilik yapan bir adam tavuklarından birinin Nil nehrine düştüğünü farkeder ve tavuğunu kurtarmak için nehre atlar. Fakat girdaba yakalanınca kıyıya dönemez ve yardım ister. Adamın yardımına yetişen oğlu başarılı olmaz ve o da girdaba kapılır. Baba oğul kurtarılmak için yardım istemeye başlarlar. Adamın karısı kızları ve diğer oğlu yardım etmek isterler fakat onlarda başarılı olmazlar. 6 kişilik aile boğularak can verir fakat tavuk kurtulur.

15 Haziran 2014 Pazar

KIYAMET

Bilim adamları toplanarak 50 sene sonra,
Dünyanın yok olacağını haber verselerdi,
Birde bu haberlerini kesin delillerle,
Şüphe götürmeyecek şekilde ispatlasalardı,
Herhalde dünyaya karşı olan şiddetli aşkımız,
Bir anda söner, kaybolurdu.

Hatta birçoğumuz “Madem 50 sene sonra dünya yok olacak,

Çalışıp ta ne yapayım “Diyerek dükkânlarını bile açmazlardı.
Açanlarda zengin olmak gayesiyle değil,
Sadece zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için açardı.

Hâlbuki bizim kıyametimiz olan küçük kıyamet,
Yani ölüm belki de 50 sene olmadan başımıza kopacak.
Biz öldükten sonra dünyanın yaşamasının ne Önemi var ki,
Yoksa biz dünyanın kıyametinden korkuyoruz da,

Kendi kıyametimiz Olan Ölümden Korkmuyor muyuz? ^

14 Haziran 2014 Cumartesi

İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim!..

Hz. Ömer (ra), sessizce, dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü’nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer (ra)’in hıçkırıkları O’nu (asm) uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer (ra) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv) hayretle sorar:“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”“Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah’ın Elçisisin… İzin versen de, biz de seni…”Maksat anlaşılmıştır, Allah’ın Elçisi (asm), gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve“Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı “(Ankebut, 29/64)ayetini okuduktan sonra ekler:“İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim!..”

9 Haziran 2014 Pazartesi

İbretlik hikaye.. HIZLI YAŞA GENÇ ÖL CESEDİN YAKIŞIKLI OLSUN

"Hayatımız, yaptığımız tercihlerin toplamıdır ."  W. Dwyer
Bir astsubay adayı, askeri okuldan mezun olup göreve başladıktan sonra, ne zaman arkadaşları ile bir araya gelse, yerli yersiz, sık sık "Hızlı yaşa genç öl". Cesedin yakışıklı olsun" sözünü tekrar edip duruyordu.
Arkadaşları, onu böyle söylemesinin doğru olmadığını belirtip, onu vazgeçirmeye çalıştıkları halde,
genç astsubay ısrarla ve sık sık bu sözü söylemeye devam ediyordu.
Genç astsubay çok zaman geçmemişti ki, bir ölüm haberi ulaştı astsubayın arkadaşlarına... Astsubay,
atış poligonunda silah talimi yaparken hedefinden seken bir kurşun başka hiçbir yere değil de doğrudan
astsubayın kendisine yönelmişti.
Gencin cenazesinde de arkadaşlarından biri sessizce mırıldandı:
"Gerçekten de sık sık tekrarladığı gibi hızlı yaşayıp genç öldü."

6 Haziran 2014 Cuma

OLUMLU DÜŞÜNCENİN ANAHTARI = OLUMLU TELKİN

 Olumlu düşünmenin yollarından biri de olumlu telkindir. Olumlu telkinler, olumlu kelimeler sandığınızdan daha güçlüdür. Ağzınızdan çıkan, aklınızdan geçen her düşünce ve sözcük kayıt altına alınır. Beyniniz verdiğiniz komutları uygular. Bununla ilgili bir deneme yapalım. Size iki grup kelime okuyacağım. Bunları dinlerken sizde uyandırdıkları duygulara dikkat etmenizi istiyorum.
  1. grup kelimeler: aşk, hayat, pembe, okyanus, su, sevgi, barış, kardeşlik, ekmek, beyaz, cennet
  2. grup kelimeler: savaş, ölüm, Azrail, kan, şeytan, vahşet, kin, nefret, ceset, kara
          Bu iki gruptaki kelimelerin hangisini dinlerken hangi duygu oluştu? Aklımızdan iyi kelimeler geçirdiğimizde vücudumuz olumlu fizyolojik tepkiler verir. Örneğin güzel bir hayal kurduğunuzda mutluluk hormonu salgılamaya başlarsınız. Dolayısıyla moraliniz yükselir. Tam tersine kötü, iç karartıcı düşünceler de olumsuz duygulara neden olacaktır. Beyin, gerçek ve hayali ayırt edemez. Hayal kurarken de gerçekte yaşıyormuş gibi aynı duyguları ve fizyolojik tepkileri oluşturur. Tatile gitmekle, tatil hayali kurmak aynı sonuca götürür. Aynı rahatlama, huzur ve mutluluğu duyarsınız. Kendinize telkinde bulunurken olumlu olmasına dikkat ederken yanı sıra kurduğunuz cümle kalıbının da olumlu olmasına özen göstermelisiniz. Çünkü beynimiz olumsuzluk eki olan –me, -ma’ yı ayıramaz. Olumlu anlamı olsa da olumsuz bir cümle kalıbı beyni olumsuzluğa iter. Örneğin “başarısız olmayacağım” anlam olarak olumlu olsa da beyninize“başarısız olmak” olarak emir gönderir. Çocuklarınıza “kırarsın dikkat et, sakarlık yapma, tembellik etme” gibi telkinlerle aslında farkında olmadan sakarlığa ve tembelliğe yönlendirirsiniz. Bunun yerine “başarılı olacağım, dikkatliyim, çalışkan ol” gibi telkinler hem anlam hem de cümle kalıbı olarak doğrudur. 
        Soruna odaklanmak sorunda boğulmanıza neden olur. Çözüm odaklı olmalısınız. Sorunlarınıza gömülüp depresyona girebilir veya silkinip hayatınızın kontrolünü elinize alabilirsiniz. SEÇİM SİZİN… Unutmayın; seçtiklerimizi yaşarız.

30 Mayıs 2014 Cuma

Kundak ile kefen arası kaç adım? Sevim hanımın hikayesi

Sevim hanım, yaşadığı Anadolu kasabasında kaynak atölyesi bulunan 35 yaşındaki Harun Keleş ile
hayatını birleştirdi. İki yıl sonra dünyalar güzeli ilk kızları Canan, ardından da Ebru dünyaya geldi.

Çok Mutluydular.. Ta ki, Sevim hanımın başında ağrılar başlayıp, beyninde ur olduğu anlaşılana kadar...
Muayeneler, tetkikler, tahliller derken, Sevim hanımın tedavi için İstanbul'a gitmesine karar verildi.
Ve Sevim hanım Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde beyin ameliyatı oldu.

Sevim hanım bu ağır hastalıktan kurtulduğuna inanmıştı ki yeniden rahatsızlandı.
Kadını iyice muayene eden doktorlar bu kez, yaşaması için ilik naklinden başka çare olmadığını söylediler.

Kızlarından ilik nakli yapılması düşünüldü. Ancak tetkikler neticesinde dokuların uyuşmadığı görüldü.
Bunun üzerine doktorlar, "İstersen yeniden hamile kal. Doğacak çocuğun iliği uygun olabilir" dediler.

Bu arada bütün bu tedaviler sırasında Keleş Ailesi de varını yoğunu satmak zorunda kaldı.

Genç kadın bir müddet sonra tekrar hamile kaldı ve bu kez oğlu Halit'i dünyaya getirdi.
Minik Halit birkaç aylık olup ilik nakli yapılacak duruma gelince bu kez Sevim Hanım minik
bebeğinden nakil yaptırmak istemediğini belirtti.

Halit tek oğlu olduğu için, "Oğluma dokundurtmam. Ben öleyim ama ona birşey olmasın."
diyerek kararında direnen kadının hastalığı giderek ilerliyordu.

Sevim Hanım, yaşama umuduyla yine doktorlara gitti ve "Oğluma kıyamadım. Bir daha hamile kalsam,
ömrüm yeter mi? diye sordu. Olumlu cevap alınca yeniden hamile kaldı. Fakat kaderden kaçılmıyordu.
Sevim Hanım, yeni bebeğinin doğumuna beş ay kala 1.5 yaşındaki Halit'iyle fırına ekmek almaya
giderken ehliyetsiz bir sürücünün kullandığı kamyonetin çarpmasına maruz kaldı.

Kadıncağız ilik nakli için kıyamadığı biricik oğlu Halit'i can havliyle kenara fırlatmayı başardı fakat kendisi
bu trafik canavarından sorumsuzca kullandığı kamyonetle dokuz metre sürüklenerek karnındaki yaşam
umudu olan bebeği ile birlikte feci şekilde öldü.

Kabir kapısı kapanmıyor

Sahabiler, yaşadıkları dönem için "Ne yapalım, içinde yaşadığımız toplumun hâli buydu!" diyerek mazeret üretme gibi bir yanlışlığın içine girmemiş ve iradelerinin hakkını vererek cahiliye bataklıklarını birer Asr-ı Saadet gülistanına çevirmesini bilmişlerdir.
O zaman bizim de, "Ne yapalım, hayata uyandığımızda kendimizi bir levsiyat bataklığı içinde bulduk. Lâahlâkîlik çarşı-pazar, ev-sokak her tarafta kol geziyordu. Anne-babamız da ümmiydi. Bizi dinimizden soğutmuşlardı. İslamî terbiye alamadığımızdan biz de din ve diyanet adına birer terbiyezede olarak yetiştik." deyip başkalarına atf-ı cürümde bulunma, eksik ve kusurlarımızı başkalarına fatura etme ve bu suretle işin içinden sıyrılmaya çalışma gibi bir yanlışlığın içinde olmamamız gerekir.
Hz. Pir, Sözler'de bu hakikati ne güzel ifade eder. Hatırlayacağınız üzere Ondördüncü Söz'ün hâtimesinde o, şöyle der: "Ey nefsim! Deme, "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur." Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peydâ ediyor.
Hem deme, "Ben de herkes gibiyim." Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır."
Evet, "zaman değişmiş, asır başkalaşmış" gibi bahaneler insanın kendi kendini aldatmasından başka bir şey değildir. Hem böyle bir aldanış –Allah korusun– ebedî bir hüsrana sebebiyet verebilir. Kur'ân-ı Kerim, ahirette kâfirlerin ahvalini beyan buyurduğu değişik yerlerde kalbleri titretecek, yürekleri hoplatacak bir tablo hâlinde bu hususa dikkatleri çeker ve ikazda bulunur. Mesela, Fâtır Sûresi'ndeki bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur: "O kâfirler orada yardım isteğiyle çığlık koparır ve 'Ey Ulu Rabb'imiz! Ne olur, çıkar bizi buradan, dünyaya geri gönder; gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, salih ameller yapalım!.' derler." (Fatır, 35/37)
Onların bu yakarışlarına şöyle karşılık verilir: "Biz, size, düşünüp ibret alacak, gerçeği görecek kimsenin düşünüp ders alacağı (ve gereğini yapacağı) kadar bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı olarak peygamber de gelmişti. Şu hâlde tadın azabı! Zalimlerin asla yardımcısı olmaz." (Fâtır, 35/37)
Bu âyet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere insan şuuruyla dünyada bir saat bile yaşasa Cenâb-ı Hak ona, "Ben sana bir saat vermedim mi? O bir saatte Beni düşünüp bulman gerekmez miydi?" diyebilir. Buna göre Allah'ın bize bahşettiği zaman, imkân ve ortam zannediyorum tezekkür ve tedebbür etmemiz adına yeterlidir. Allah ötede bunun hesabını sorduğunda herhangi bir dayanağı olmayan boş mazeretlerin bize hiçbir faydası olmayacaktır. O hâlde hepimizin mesnetsiz, dayanaksız, bu tür boş mazeretlerden sıyrılıp hayatımızı ona göre şekillendirmemiz, ona göre tanzim etmemiz gerekir.
Zaman

22 Mayıs 2014 Perşembe

Kabir

Issız bir adaya düşer miyiz, 
Yanımıza 3 şey alabilir miyiz bilmiyorum ama, Issız bir kabire düşeceğimiz ve Yanımıza Amelimizden Başka hiçbir şey alamayacağımız k e s i n . . .!

20 Mayıs 2014 Salı

Bize neler oluyor?

Facianın üstünden beş gün geçti. TV programlarına bakıyorum; neredeyse hep aynı şey oluyor: Program yorumcusu önce görev savma kabilinden, üç beş cümle kazanın oluş biçiminden ya da Soma işçilerinin çalışma koşullarından, madenciliğin sorunlarından söz edip bir de üstüne acele tarafından bir dünya-Türkiye karşılaştırması yapar yapmaz tartışma hop diye "asıl" konuya atlıyor: Asıl konu Erdoğan!

Laf oraya geldi mi, tartışma da kıvamını buluyor. Girişte kaybedilen zamanı telafi etmek istercesine ateşli bir tartışma başlıyor. Yorumcular koltuklarında şöyle bir doğrulup canlanıyor, "nihayet sadede geldik" gibilerden hararetle lafa dalıyorlar. Başbakan'ın sözleri kelime kelime didikleniyor. "Fıtratında var" sözü üzerinde atraksiyonlar yapılıyor; 1800'ler İngiltere'sinden örnek göstermesinin saçmalığı bininci kez vurgulanıyor. Mısır'da darbe kurbanlarına ağlarken neden Soma'da kendi insanı için ağlamadığı; halkı gerçekten sevip sevmediği üzerinde spekülasyonlar yapılıyor. Psikolojik durumu sorgulanıyor.

Aleyhte tezahürat yapanlara küfretti mi, küfretmedi mi; markette tokat attı mı atmadı mı konusuna gelindiğinde ise "Ne yazık ki" programa ayrılan süre de bitmiş oluyor...

Kazanın nedeni üzerinde edilen lafların da, kurtarma çalışmaları hakkındaki değerlendirmelerin de, ölü sayısı hakkında yapılan tahminlerin de, işletmenin sahibine karşı alınan tutumun da merkezinde Erdoğan var.

Evet, asıl konu her zaman olduğu gibi yine Erdoğan... Deprem de olsa, sel de bassa, başımıza taş da yağsa konu hep Erdoğan. Ona karşı duyulan nefret ve kinin ortaya dökülmesi için, onun suçlanması için her şey bir vesile, her şey araç...

Sanki olayın kendisi feci bir kazanın yaşanmış olması değil; Başbakan'ın hangi açıkları verdiği; ne yaptığı ne yapmadığı... 301 kişi can vermiş; Erdoğan o cümleyi öyle kursa ne olacak, böyle kursa ne olacak! Binlerce madenci yakınının içi kavrulmuş; Başbakan aleyhte tezahüratlara aşırı tepki verse ne olacak, vermese de olacak? Onu da söyler geçersiniz; hatta olayın ateşi biraz soğuyunca daha uzun boylu konuşursunuz.

Ama bu mudur bugünün ana konusu?
 
Bu bir hastalık hali
 
Dünyanın her yerinde iktidar partisinin karşıtları vardır. Çoğu zaman da muhalifler halkın yarısından fazladır. Türkiye'de her zaman iktidara muhalif kesimler oldu. Menderes'in de, Demirel'in de, Özal'ın da sevmeyenleri çoktu. Ama böyle bir kini ve nefreti, böyle bir takıntı halini daha önce hiç görmedik. Daha önce hiçbir zaman iktidara duyulan nefret ve öfkenin onu da aşıp aynı şiddetle onu destekleyenlere de yöneldiğine tanık olmadık. "AK Parti'ye oy verdilerse ölüm onlara müstahaktır" denildiğini, "İnşallah AK Parti'yi destekleyenlerin çocukları da böyle acılar içinde ölürler" diye beddua edildiğini işitmedik. Sırf iktidarı zora sokmak için ölü sayısını açık artırmaya sokmak; orada yakınının cenazesinin çıkmasını bekleyen insanları tahrik etmeye çalışmak; Bakan Yıldız'ın deyişiyle "iştahla" ölü sayının artmasını beklemek; akbabalar gibi ölülere üşüşmek hastalıklı bir ruh halinin yansıması değilse nedir?
 
Siyaset yapmak bu mudur?
 

Arada bir, birileri çıkıp "bu olay üzerinden siyaset yapmayalım" diyor ya; o da yanlış... Siyaset yapmak, iktidar partisini ya da başkanını hedefe oturtup varsa yoksa onunla uğraşmak mıdır? Bu kadar dar; bu kadar sığ mıdır?

Tam tersine, sorunumuz bu takıntılı ruh hali yüzünden bu olayla ilgili siyaset yapamayışımız... Amaca (Erdoğan'ı yok etmeye) hizmet etmeyen her şeyin yok sayıldığı; amaca hizmet eden her şeyin ön plana çıkarılıp, abartılıp, çarpıtılıp gündem haline getirildiği bu koşullarda bu olay üzerinden siyaset yapmak mümkün mü?

Ne, neden iş güvenliğinde bu kadar kötüyüz diye tartışabiliyoruz; ne devlet denetiminin niteliğini, ne sivil denetimin yokluğunu... Sendikalar ne işe yarar diye soranımız bile çok az. Taşeronluk sadece bir laf olarak geçiyor; bir adım öte gidip de tek cümle edilmiyor. Devlet işletmeciliği savunuculuğu en kaba saba biçimde yeniden ortaya çıkıyor, onun da üzerinde bir çift laf edilmiyor. Ne madenlerin kapatılmasına ne de nasıl rehabilite edileceğine ilişkin bir beyin jimnastiği var ortada.

Aklımızı Erdoğan'la bozmuş, ondan başka hiçbir şey görmüyor, hiçbir şeyle ilgilenmiyoruz.

Bu zehir daha ne kadar yayılacak, toplumun ne kadarını ele geçirecek, bu işin sonu nereye varacak, bilmiyorum.

Gülay GÖKTÜRK

Çekim yasası

Bizzat müşahede etmişliğim var; her sorduğumda "Şuram ağrıyor, buram ağrıyor, çok hastayım." diyenler bir süre sonra hiç hastalıklardan kurtaramıyorlar kendilerini. Dua, sadece el açıp istemekle olmuyor. Dilimizden dökülen her söz, muhakkak rabbimize ulaşıyor. "İyiyim hamdolsun"lar, iyilik dolu paketlerle dönüyor bize. "Çok kötüyüm"lerse, iç sıkıntısı, hastalık, musbibet olarak vücut buluyor hayatımızda. Atalarımız boşuna dememiş: Bir kişiye kırk kere deli dersen, deli olur, diye. Deli olduracak sözler de veli olduracak sözler de bizim dilimizin ucunda. Ağzımızdan çıkanları küçümsemeyelim. Hepimiz dinleniyoruz: İlâhi Kudret tarafından.

Enes Kenan Aklan

16 Mayıs 2014 Cuma

ÖLÜM ANI

İnkarcının Ölümü:
- Hayatı boyunca kendisinden kaçıp durduğu ölümle buluşur.
- Ölümü şiddetli sarsıntılar içinde olur.
- Melekler, ellerini ona doğru uzatır ve onu alçaltıcı ve yakıcı bir azapla müjdelerler.
- Melekler, yüzüne ve sırtına vura vura canını alırlar.
- Ruhu en derinden acıyla sökülür.
- Ruhu köprücük kemiklerine kadar çekilir ve son müdahale yapılır.
- Canı o inkar içindeyken zorluk içinde çıkar.
- Ölümle yüzyüze geldiği andaki imanı ve tevbesi kabul edilmez.



Müminin Ölümü:
- Kaçınılmaz olduğunu bildiği ve yaşamı süresince hazırlık yaptığı ölümle karşılaşır.
- Canını almaya gelen melekler ona selam verip, onu cennetle müjdelerler.
- Melekler güzellikle canını alırlar.
- Ruhu bedeninden yumuşakça çekilip alınır….

15 Mayıs 2014 Perşembe

274 işçi


" Işçi… İnsan, baba, koca, evlat…
Canı cehenneme bu acıyı ucuz siyasi hesaplaşmaya malzeme yapanların. Kendisini haklı görmek adına bu acıyı kullanan ya da küçümsemeye kalkanlar da yerin dibine batsın.
Baretiyle evini ışıtan, ısıtan, tenceresini kaynatan babaları ve onların acısıyla iki büklüm olanları anlayalım önce.
Evi ısınsın, çocuğu üşümesin diye kendini ateşe atabilen babaları…
Oturmuş ekran başına ulaşılan göçük sayısını izliyoruz ışıltılı inşaat reklamları arasında. Açılan göçük sayısı, ulaşılan cenaze sayısı yer alıyor ekranların alt bantlarında.
Kanayan vicdan sayısından bahsetmiyor haber bültenleri! Bu saf, katıksız acıyı iliklerine kadar hisseden yürek sayısının azlığı esas tehlike oysa!
Sedye kirlenmesin diye, yarı baygın haldeyken çizmelerini çıkarmaya çalışan yaralı madencinin attığı tokadın acısını hissetmediysek, bu acı az bile bize!
Ajanslara düşen her fotoğraf, bir insanlık dersi gibiydi dün. Gözleri yaşlı, umutsuz analar, çocuklar… Tırnak köklerine kadar kararmış ölü madenci elleri. Arkadaşının baretine bakarak ağlayan yorgun madenci… Ya görüntüler? Elinde megafon yaralı ismini açıklayan hastane yetkilisi, ‘ölüsünü ya da dirisini verin’ diye ağlayan bitip tükenmiş baba… Hepsi zihinlere kazınıp, unutulmayacak türden ibretlik enstantaneler.
Kamyonlar tabut taşıyor Kırkağaç’ta…
Elbette tablo ağırdı, acıydı ama nispeten yürek ferahlatan manzaralar da vardı. Misal, motosikletine attığı damacanayla cenaze bekleyenlere sevabına su dağıtan amca. Minibüsüne kumanya koyup kalabalıklara dağıtan ehl-i insaf sivil kuruluşlar. Ve bazı belediyeler. Cenaze arabası, ambulansı istenmeden yollayanlar. Yapacağı bahar festivalini iptal edip, parasını Soma’ya yollayacağını söyleyenler…
Gerçi pek kimsenin umudu yok ama dualar ve Yasin’ler sonrasında, eller vicdana konulup düşünmeli. Ve çok ciddi şekilde zihniyet, parti, ideoloji ayrımı yapılmadan, bu işten kim sorumluysa ortaya çıkarılmalı, hesap sorulmalı. Yoksa bunca canın hesabını kimse Allah’a veremez. Ve Yaşar Kurt’un şarkısındaki gibi haklı çıkması son darbe olur: “Artık bu şehir başkadır, herkes beni aldattı gitti!” "
Nedim Hazar

12 Mayıs 2014 Pazartesi

HAYAT OKULUNUN 10 KURALI

HAYAT OKULUNUN 10 KURALI
- İhtiyacından fazla olanı paylaş. 
- Hakka ve adil olmaya dikkat et.
- Kimseye zarar verme.
- Emanete ihanet etme. 
- Dürüst ve doğru ol. 
- Düzenli ol. 
- Gerektiğinde özür dilemeyi bil. 
- Yardımlaş,
- kavganın istisna olduğunu unutma.
- Merak bilimin hocasıdır. 
- Yaşamın sadece dünya yaşamından ibaret olmadığını unutma. " Prof. Dr. Nevzat Tarhan"