Günün Sözü

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.
gercek yasam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gercek yasam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2015 Çarşamba

Pişman olacağın, dizlerini dövecegin o gün gelmeden aklını başına al... Anne karnındaki bebek

Anne karnındaki bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı vardır. Bütün azaları tam tekmil verilmiştir.
Halbuki bunların hiçbirine ana rahminde lüzum yoktur. Orada çocuk, gıdasını göbeğinden annesine bağlı bir hortumla almaktadır.

Simdi bu çocuk:
- Ya Rabbi!, şu hortum bana yetmektedir. Peki şu ağıza, su göze, şu kulaga, şu ele, şu ayağa ne luzum var. Bunların tamamı hiç bir işe yaramamaktadır? dese... 
Herhalde şöyle bir cevap alacaktır:
- Acele etme ey kul! Sen kısa bir müddet sonra öyle bir aleme gideceksin ki burada 'her şeyim' dedigin hortum, orada hiçbir şeye yaramayacak, kesilip atılacak. Lüzumsuz sandığın ağız, göz, kulak gibi şeylerde en luzumlu azaların durumuna gelecek. 
O çocuk bu gerçeklere akıl sır erdiremese ve bir inkarcı olarak dünyaya gelse, hakikaten ana rahminde herşeyi demek olan hortumun işe yaramadığını, onu doğurtan doktorun
onu kesip attığını; lüzumsuz sandığı ağız, göz gibi azalarının devreye girdiğini, onlarsız olunmayacagını anlasa utanır mı, utanmaz mı?
Ana rahminde kendisine söylenenlere inanmadığı icin dizlerini dovermi, dovmez mi?



Şu anda bizler de, tıpkı o bebek gibi bir ‘’ananın rahmindeyiz’’ 9 ay, 9 sene veya 90 sene sonra bir başka dünyaya doğacağız. O dünyanın adı da ahiret. Biz şu anda‘’dunya anamıza maddi hortumlarla’’ bağlı durumdayız.
Eğer biz:
- İşte geçinip gidiyoruz. Ya Rabbi! Şu Namaza, Oruc’a, Hacc’a, Zekat’a, Din’e, İman’a İslam'a ve O’nu yaşamaya ne lüzum var? 
dedigimiz takdirde.
Şöyle bir cevap alacağımız muhakkak değil mi?
- Ey kullarım! Kısa bir müddet sonra bu dünyadan ayrılacaksınız. Öyle bir aleme götürüleceksiniz ki orada 'herşeyim' dediğiniz ‘’maddi hortumların’’ hiç biri işinize yaramayacak. Lüzumsuz sandığınız ve uygulamakta hatalara düştüğünüz Namaz, Zekat, Hac gibi ibadetler de en lüzumlu şeyler durumuna gelecek. Yeni dünyanızda insanlara arabasına, parasına, servetine ve suretine göre degil; imanına ve ibadetine göre değer verilecek.
Yani Şu an ki dünya hayatında dikkate almayıp, lüzümsuz gördüğünüz ve hayatınızda uygulamadığınız size emirlerim olan Namazınız, Zekatınız, Orucunuz, Haccınız, Hayır Hasenatınız, ahirette sizin icin her şey olacak. El olacak, ayak olacak, dil olacak, dudak olacak, berat olacak, sonu olmayan zenginlik ve saadet olacak kısaca Cennet olacak. 

Rabb’imizin rahmetiyle buyurduğu bu gerçekleri kabul etmez inkarcı olursak ya da kabul ettiği takdirde tembellik eden bir kul olarak ahirete gider de bu gerçeklerle yüzleşirsek halimiz nice olur??
Hakikaten herşeyim dediğimiz ‘’dünya hortumlarımızın’’, yani arabamızın, apartmanımızın, paramızın, pulumuzun kulluk imtihanında birer araç olduğunu aslında diğer aleme sadece amellerin götürülebileceği gerçeğini unutmayalım..
Bu dünya da Kur’an ve Peygamber aracılığıyla bize bildirilenlerin hak ve hakikat olduğunu asıl önemli olanların dünyalıklar değil, hayırlı amellerimiz olduğunu ahirete gidince anlasak o anne karnında ağzı, burnu, kolu, gözü lüzumsuz gören çocuk durumuna düşmezmiyiz? Dizlerimizi dovmezmiyiz? 
Keşke inansaydık!
Keşke namazımızı kılsaydık, orucumuzu tutsaydık, zekatımızı tam verseydik, ALLAH için yaşasaydık, eşsiz insan şanlı Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'in yolunda yürüseydik demez miyiz?

9 Mart 2015 Pazartesi

24 Eylül 2014 Çarşamba

Hayat bugündür..

Hayat bugündür.. Oysaki düşündüğümüz hep yarın…
Ömrümüz sürekli bir şeyleri yarına ertelemekle geçiyor..
Hayallerimizi, umutlarımızı, sevgi sözlerimizi...
Affetmeyi, inandıklarımızı gerçekleştirmeyi hep yarına erteliyoruz...
Ama bir şeyi unutuyoruz...
Neyi mi? ....
Yaşanacak kaç yarınımız olduğunu bilmediğimizi, akıl etmeyi..

11 Eylül 2014 Perşembe

Asansör denetimleri

Dün bir okurla görüştük. Yurtdışında. Dışarıda büyümüş, dışarıda okumuş. Sonra memleket deyip dönmüş. Dayanamamış kaçmış. Mühendis. Uzmanlığı asansörler, yürüyen merdivenler. Türkiye’de de bu işi yapmaya çalışmış, yapamayacağını anlayınca yeniden yurtdışına gitmiş. “Türkiye’de asansörlerin denetimi konusunda hizmet veren bir kuruluş için geldim’’ diyor. Tespitleri şöyle:
Son kazada denetim süresi 1 hafta geçmişti deniliyor. Hiç önemli değil. Bu kaza bu süre içinde de olabilirdi. Çünkü Türkiye’de denetim yapılmış olması hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü Türkiye’de denetim adı altında yapılan şey denetim değil. Yasak savmak kabilinden bir denetim yapılıyor. Niye biliyor musunuz? Denetimi yapanların bu denetimin nasıl yapılması gerektiği konusunda hiçbir bilgisi yok. Üstünkörü, ezbere bir denetim yapılıyor. Kontrol edilmesi ve şüphe halinde test edilmesi gereken komponentlerin hiçbiri test edilmiyor. Bazılarına bakılmıyor bile. Bu konuda en üst kuruluş TSE. Ancak TSE’nin bununla ilgili elemanları bile işi bilmiyor. Sözde standardı belirliyorlar ama bunu yapma yetkinlikleri tartışmalı. Hatta bana göre tartışmasız biçimde bu yetkinliğe sahip değiller.
Asansörlerin yüzde 70’i bakımsız, yetersiz ve standart dışı diye bir haber okudum. Çok iyimser bir tahmin. Ben buna ‘Yüzde 85-90’ derim. En iyi görünen binaları denetledik. Oralarda bile durum içler acısı. Sıradan binaları siz düşünün. Bozulmadan bakım yapılmayan asansörler var. Masraf çıkmasın diye yapılmayan tamiratlar, ustanın bulduğu sağlıksız çözümlerle çalıştırılan asansörler. Hem de koca koca şirketlerde oluyor bunlar. Eşim, çocuklarım yeniden yurtdışına gittik. Emin olun asansörleri Allah koruyor olmalı ki, her gün kaza olmuyor. Ama ben sizin yerinizde olsam asansöre binmem.
(Fatih Altaylı)

1 Temmuz 2014 Salı

Zordur kadın olmak

Evet, zordur kadın olmak… Hele ki, ülkemizde.. Daha doğarken, yaşama “merhaba” derken başlar, ilk adımımızı atmadan… Kimliğimiz pembedir ya; bu demektir ki, kıyafetimiz, yatağımız, örtümüz, perdemiz, hatta gelecek hediyelerimizin de çoğunun rengi belli… Babamızın rengi de pembe olursa, görülmeye değerdir, yüz şekillerinden ne kadar mutlu oldukları, özellikle de, erkek torun beklentisi içerisinde olan kayınvalidenizin…
Hâlbuki bilmiyorlardı, beni daha doğarken bile şekillendirmeye  başladıklarını.. . Suçlamıyorum onları… Çünkü onlar da kendi yaşantılarından dolayı hareket etmişler… Doğar doğmaz, cinsel kimliğimizin rolleri dağıtılmıştır, başrol oyuncuları tarafından…
”Kız çocuğusun, sokakta top oynanmaz,erkekler oynar…”
“Kızlar, annesine ev işlerinde yardım eder, bakkala, ekmek almaya, erkekler gider…”
“Kızlar, okumasa da olur ya da ilkokulu bitirsin yeter; nasıl olsa, onlara bakacak  bir koca bulunur…“
“Kızlar gülmez, hele kahkaha hiç atamaz; çevreden, kötü gözle bakılır…”
“Kızlar geç saatte, sokakta, tek başına çıkamaz…”
Bütün bu söylemler, yetişkin bir birey, bir kadın olana kadar, yasaklanarak, beynimizin hücrelerine kadar  yanlış  ilmeklerle  işlenir. Buna biz, öğrenilmiş çaresizlik diyoruz…
Halbuki çocuklarımız, kimlik ayır etmeksizin yetiştirilmeli.. Kız çocuğunu kimliği yüzünden tüm haklarından birey olarak mahrum edip, yok sayıp, erkek çocuğunun da önüne sonsuz hakları sunarsan, işte başlar çatışmalar. Erkek çocuk sanır ki, o, üstün kimliğe sahip! Çünkü aile, onu öyle işlemiştir... Şimdi elimizde canlı bir bomba var!
Çoğu şey, çocukluk döneminde  beyne kodlanır. Erkek zihniyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar… Karşı cinsi zayıf görür ve her daim ezmeye çalışır… Küçük beyne böyle işlenmiştir! Son zamanlarda gün olmuyor ki kadına yönelik bir şiddet haberini duymamak! Hiç düşündünüz mü, şiddeti uygulayanın alt beyninde neler yatmakta?
Zordur yine de kadın olmak… Sürekli  var olma mücadelesi içerisindesiniz, kendinizi kanıtlamak zorundasınız; ama önce kendinize, sonra ailenize, çevrenize, topluma ve ülkenize… Ailenize, tüm bu yasaklara rağmen… Ben meslek sahibi bir iş kadınıyım; namusumla para kazanmaktayım, hiçbir erkeğe sırtımı dayamadan hem de… Çevrenize bakın, kadın başımla, eksik etek de olsam, saygın, dürüst bir çalışma hayatım var, ayaktayım! Bulunduğunuz  çalışma ortamı erkek egemense, vay halinize… İş temponuzu, onlardan kat kat üstün, başarılı bir şekilde tutmalısınız ki, kadın, olduğunuzun ezikliğini yaşamayasınız… Tabi diğer sorunumuz da mobbing!
Evet, Türkiye’de  kadın olmak zor zanaat!  Sokakta yürürken, dikkatli yürümelisin, kıvırtmadan, sağa-sola bakmadan, başını öğe eğilip yürümelisin ki, kimseyle göz göze gelip, yanlış anlaşılmayasın… Dolmuşta, işyerinde, yollarda, hatta ailenizde, yakın çevrenizde bile  cinsel istismarlara uğrarsanız, sesinizi çıkarmayacaksınız, yoksa, siz aranmış sayılıyorsunuz…
Toplum olarak yeri gelince kadın kutsal bir varlık kabul ederiz de, yine de doğurganlığı küfür kaynağı olarak savrulmasını da biliriz! Yeri gelince de ezilen, horlanan, aşağılanan, yok sayılan, okutulmayan, değer görmeyen, şiddet görmeyi hak etmiş varlıklar olarak bakarız. Yeri gelince de ekmek kapısı olarak bakılan, “Köle İsaura” gibi çalıştırılan, soyunun devamını sağlayan bir nesil makinesi olarak görürüz.

Bırakın bunları da, önce kadınınıza değer verin, önemseyin; dürüst olun, aldatmayın, güvende olduğunu hissettirin, hor görmeyin, sevgi-şefkatinizi esirgemeyin, onun da bir insan olduğunu hatırlayın; fiziksel gücünüzü onun üzerinde denemeyin… Kadına “gerçekten” değer verin!

Deniz Yıldızı

30 Haziran 2014 Pazartesi

Kalıcı mutluluk için yaşam önerileri

1. Vücudunuza dar gelen kıyafet giymeyin.
2. İlaçla yaşamaktan kaçının.
3. Randevularınızı önceden ayarlayın.
4. Hafızanıza güvenmeyin; mutlaka yazın.
5. Aracınızı, bozulmadan servise götürüp bakım yaptırın.
6. Her kilidin yedek anahtarını yaptırın ve belli yerlerde bulundurun.
7. Daha sık ‘hayır’ deyin.
8. Yapacaklarınızı öncelik sırasına sokun.
9. Zamanınızı israf etmeyin.
10. Öğle ve akşam yemeklerini basitleştirin.
11. Kötümser insanlardan uzak durun.
12. Önemli evrakın birden fazla fotokopisini çektirin.
13. Evde çalışmayan ne varsa tamir ettirin.
14. Yapmaktan hoşlanmadığınız işler için yardım isteyin.
15. İhtiyaçlarınızı önceden belirleyin.
16. Bir defada yapılması zor büyük işleri, küçük parçalara ayırın.
17. Etrafı toplayın, dağınıklıktan kurtulun.
18. Gülümseyin.
19. Bebekleri gıdıklayın.
20. Dost bir kediyi veya köpeği okşayın.
21. Kendinizi, bütün soruların cevabını bilmekle yükümlü hissetmeyin. Bazı şeyleri de bilmeyin.
22. Karşılaştığınız insanlara, onların hoşuna gidecek bir şey söyleyin.
23. Yağmur yağmasını isteyin; yağınca yağmurda yürüyün.
24. Arada bir çarşı hamamına gidin.
25. Kendi kendinize, nerede eski günler, her şey daha güzeldi demekten vazgeçin.
26. Verdiğiniz kararın ne anlama geldiğini iyi düşünün.
27. Kendinize güvenin.
28. Nüktedan olun.
29. Sizi mutlu edecek bir şey yapmayı yarına bırakmayın.
30. Hiç tanımadığınız insanlara yürekten bir merhaba deyin.
31. Eski bir arkadaşlarınızla karşılaşınca ona sıkıca bir sarılın.
32. Hava açıksa, gece yıldızları seyredin.
33. Bir şarkıyı ıslıkla çalmayı öğrenin.
34. Arada bir şiir okuyun.
35. Kendinize bir demet çiçek alın. Bir çiçek koklayın.
36. Yardım istemekten çekinmeyin; alamazsanız üzülmeyin.
37. Görünüşünüze özen gösterin.
38. Her şeyi kararında yapın; ifrata kaçmayın.
39. Nerede gerekiyorsa, orada mutlaka gerekli emniyet tedbirini alın.
40. Daima daha iyisini yapmaya çalışın, ama mükemmeliyetçi olmayın.
41. Resim ve heykel sergilerini gezin.
42. Ayakkabınızı boyatın.
43. Berbere gidin.
44. Kendi kendinize bir şarkı mırıldanın.
45. İyi bir müzik dinleyicisi olun.
46. Kendi kendinize yetmeyi öğrenin.
47. Her gün biraz idman yapın; her fırsatta yürüyün.
48. Dünyanın en yetenekli insanı olmadığınızı kabul edin gerekiyorsa elimden ancak bu kadar geliyor deyin.
49. Yeni moda birkaç şarkıların sözlerini ezberleyin.
50. İşe erken gidin.
51. İşe her gün aynı yoldan gitmeyin.
52. Amirinizden izin alıp bazen işten erken çıkın.
53. Kırlarda dolaşın.
54. Maça gidip bağırın.
55. Başkaları dilemeden, siz onlara iyi günler dileyin.
56. Teşekkür edin.
57. Arabanıza güzel koku yayan bir alet koyun.
58. Evde kendi kendinize yemek pişirin, güzel bir sofra kurun,sonra da afiyetle yiyin.
59. Başkalarını adam etmekten vazgeçin.
60. Severken karşılık beklemeyin.
61. Sinemada film seyrederken patlamış mısır atıştırın.
62. Bir ağaç, olmazsa bir çiçek dikin.
63. Şişmanlamayın.
64. Hatıra defteri tutun.
65. Bir hela temizleyin.
66. Káğıttan bir uçak yapıp uçurun.
67. Bir derneğe veya kulübe girin, arkadaş edinin, toplantılara katılın..
68. Mutlaka yeterince uyuyun.
69. Az konuşun, çok dinleyin.
70. İş arkadaşlarınıza ve dostlarınıza iltifatı esirgemeyin.
71. Bir güne yapılacak çok şey tıkıştırmayın.
72. Acelesiz yaşayın; daha önünüzde yaşanacak çok güzel günler var.
73. Stresli davranmak, doğuştan gelen değil, sonradan kazanılan kötü bir huydur; bunu unutmayın.
74. Son söz: Öfkeyi, kendinize zevk edinmeyin.

28 Haziran 2014 Cumartesi

Gerçek dost nasıl anlaşılır..


Gerçek bir dosta sahip olmak elbette kolay değil. Karşınızdaki insanın gerçek dostunuz olup olmadığını anlamak istiyorsanız, bazı şeyleri gözden kaçırmamalısınız.
1. Adım
Borç isteyin
Bir bahane bularak, yüklü miktarda borç isteyin. Gerçek dost, bu parayı bulamasa bile size yardımcı olabilmek adına çabalar. En azından ihtiyaç duyduğunuz paranın bir bölümünü vermeyi teklif eder.
2. Adım
Ödemeli arayın
Sürekli ödemeli arayın. Aramalarınız karşılığını buluyor ve dostum dediğiniz kişi, size geri dönüyorsa o zaten hep sizindir ama geri dönmüyorsa o zaten hiç sizin olmamıştır.
3. Adım
Sır verin
Magazinel olarak son derece işlevsel bir sırrınızı paylaşın. Verdiğiniz sırrı başkalarından duyarsanız, dost bildiğiniz kişi hakkında tekrar düşünün.
4. Adım
Yanınıza çağırın
Gecenin bir vakti arayıp moralinizin kötü olduğunu söyleyin ve sizi teselli etmesi için yanınıza çağırın. Gelirse ne mutlu size.
5. Adım
Yardım isteyin
Zor bir konuda yardımını isteyin. Sizin için ne kadar riski göze alacağını bu sayede öğrenebilirsiniz.
6. Adım
Hata yapın
Hata yapın. Yaptığınız hatalar karşısında affedici bir tutum sergiliyorsa kendinizden utanın.
Bütün bu aşamaları geçen bir insan varsa hayatınızda, hayli şanslısınız demektir. Ama siz yine de şansınızı zorlamayın.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Herkes bir gün ölecek, peki ya böyle ölmek? İşte birbirinden tuhaf 10 ölüm ve sebepleri

Kola Makinesi Yüzünden Ölen Talihsiz

Amerika'da 1995 yılında Bir Kola makinesinden bedava içecek almaya çalışan adam makineden fırlayan kutu kolanın kafasına isabet etmesi sonu hayatını kaybetti.

Kibarlık Yüzünden Ölen Talihsiz

Astronot biliminde çığır yaratan Tycho Brahe isimli Danimarkalı bilim adamı tuvalet gitmediği için ölmüştür. 16. yüzyılda yemek bitmeden sofradan kalkılması hoş karşılanmazdı. Tycho Brahe davetli olduğu bir şölene gitmeden tuvalete girmeyi unuttu. Yemekte içki fazla kaçıran bilim adamı tuvalet gitmek için izin isteyemeyecek kadar nazik olduğundan israr kesesi patlamıştır ve 11 gün acı çektikten sonra ölmüştür.

Elektrik Tellerine Takılıp Ölen Talihsiz

Arjantin Buenos Aires'te gerçekleşen ölüm olayında karısını öldürmeye çalışan adam karısını kaldıkları otelin 23. katında aşağıya atar. Kadın aşağı düşerken elektrik tellerine takılır. Karısının ölüp ölmediğinden emin olmak isteyen adam kendisinide aşağı atar, tellere tutunamaması sonucu yere çakılarak hayata veda eder.

Nefesini Tuttuğu İçin Ölen Talihsiz

1983 yılında Amerika'nın San Diego eyaletinde polisler tarafından hırsızlık yaparken yakalanan kadın eğer kendisini bırakmazlarda ölene kadar nefesini tutcağını söyledi. Polislerin bu isteği kabul etmesi sonucu kadın kendi nefesini tuttu ve morarak öldü.

Yere Düşen Silah İle Ölen Talihsiz

İtalya'da gerçekleşen bir ölüm olayında Pisa kentinde oturan Romollo Ribaldo isimli adam işsiz olduğu için intihar etmeye karar verir. 42 yaşındaki Romollo Ribaldo'ya eşi intihar etmemesi için dil döktü. İkna olan Romollo ağlamaya başladı ve elindeki silahı yere fırlattı ve kötü sürpriz_ Yere düşen silah ateş aldı ve silahtan çıkan kurşun Romollo'nun eşine isabet etti ve kadın öldü.

Bok Yoluna Giden Talihsiz

Amerika'da bir hayvanat bahçesinde görevli olan fil bakıcısı rutin temizliğini yaparken filin dışkısı altında kalarak can vermiştir.

Gelen Posta İle Ölen Talihsiz

Khay Rahnajet isimli Iraklı bir terörist içinde bomba düzeneği olan bir paketi posta ile suikast adresine gönderdi. Paketin üzerinde yeteri kadar pul olmadığı için posta servisi paketi geri postalar. Paketi alan acemi terörist pakete bomba düzeneği kurduğunu unutarak paketi açar, bombanın patlaması sonu parçalanarak ölür.

Korkudan Ölen Talihsiz

Eşine şaka yapmak isteyen Jake Fen isimli bir adam kendisini asmış süsü verir. Eve gelen eşi kocasının kendisini asığı görünce bayılır. Bu sırada kapıyı açık gören komşuları olan kadın içeri girer. Jake ve eşinin öldüğü zanneden kadın evi soymaya karar verir ve ne varsa toplar. Evden topladıkları ile dışarı çıkamak üzere olan kadına Jake tekme atar. Kadın cesedin canlandığını zannederek korkudan ölür.

Anlamsızca Ezilerek Ölen Talihsiz

New York'un işlek caddelerinin birinde bir otomobil yürüyen bir yaya hafifçe çarptı. Yaya tam yerden kalkacağı sırada yoldan geçen birisi kalkmazsa sigortadan yüklü miktarda para alabileceğini söyler. Yayada yola tekar yatar. Otomobil sürücüsü ise yayanın yerden kaltığını düşünerek gaza basar ve yaya otomobilin altında ezilere can verir.

Ailece Boğularak Ölen Talihsizler

Mısır'da bir çiftçilik yapan bir adam tavuklarından birinin Nil nehrine düştüğünü farkeder ve tavuğunu kurtarmak için nehre atlar. Fakat girdaba yakalanınca kıyıya dönemez ve yardım ister. Adamın yardımına yetişen oğlu başarılı olmaz ve o da girdaba kapılır. Baba oğul kurtarılmak için yardım istemeye başlarlar. Adamın karısı kızları ve diğer oğlu yardım etmek isterler fakat onlarda başarılı olmazlar. 6 kişilik aile boğularak can verir fakat tavuk kurtulur.

16 Mayıs 2014 Cuma

Bir çinlinin müslüman oluşu

Bizzat birinci ağızdan aktaracağız. Bu zamanda sahabe hayatı yaşanır, sahabe
gibi olunur mu? Olunur olunmasına ancak, onlara makam olarak ulaşılmasa da,
iman ve inanç olarak ulaşılır. Nasıl mı? Şu hâdiseyi dinleyin, sonra kararı
verirsiniz.
RESÛLULLAH:
"BUGÜN BURADA BİR ÇİNLİ VEFAT EDECEK, ONUN CENAZESİ İLE İLGİLENİN."
Bundan altı, yedi ay önce Çin'in değişik bölgelerinden on kişi İstanbul'a
gelir. Bu on kişi sıradan insanlar
değildir. Bunların ortak özelikleri yeni Müslüman olmalarıdır. Umre için
İstanbul üzerinden Arabistan'a gideceklerdi. Hepsi de yeni Müslüman olmuş
Kimi yirmi gün önce, kimi bir ay, en uzağı iki ay önce Müslüman olmuştu. Ne
yeterince İslâmî bilgileri vardı, ne de yapacakları umre ile ilgili bir
bilgileri. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çince'yi, hem
Arapça'yı iyi bilen, hem de İslâmî bilgisi olan birini rehber olarak
alacaklardı. Mevlâ'mızın takdiri, Türkistan'daki Çin zulmünden kaçıp
İstanbul'a yerleşmiş bir Uygur kardeşimiz, bu on Çinliye rehber oldu. Bundan
sonra
hâdiseyi bu kardeşimizden dileyelim. Bahsi geçen kardeşimiz şu anda bizim
yanımızda bulunmaktadır.
"Yeni Müslüman olmuş bu on Çinli ile birlikte yola çıktık. Kısa zamanda
aramızda iyi bir dostluk kuruldu. Yeni
mü'min olmuş bu insanlar, büyük bir heyecan yaşıyorlardı. Hiçbirinin İslâmî
bilgisi yoktu. Hatta namazda okuyacakları sûreleri bilmedikleri gibi
Fatiha'yı bile bilmiyorlardı. Bazı zikirleri yaptırmaya çalışıyor,
ancak Çince telâffuz zor olduğu için zikirleri tam okuyamıyorlardı.
Namazlarda sadece "Elhamdülillah, Allahu Ekber" diyebiliyorlardı. Bana
sormuşlardı "Ne yapalım?" diye. Ben de onların kimine "Elhamdülillah",
kimine "Lâ ilâhe illAllah" ve benzeri zikirleri öğretmeye çalışıyordum.
Onlar da namazlarda bunları söylüyorlardı. Önce Mekke'ye gittik. Kâbe'de
onların hâli görülmeye değerdi. Yeni doğmuş çocuklar misali heyecan ve neşe

içinde, kâh ağlıyor, kâh gülüyorlardı. İsimlerini değiştirmiştik: Muhammed (Çan Çing)
Hasan, (Çun Fang) gibi her biri yeni ismi ile çağırılıyordu. On Çinli
kardeşimizden biri olan Muhammed de bir farklılık vardı.Bu durum dikkatimi
çekmişti. Her namazını gözleri yaşlı olarak bitiriyordu. İyice dikkat
ettim,evet,Muhammed namazlarında ağlıyordu. Bana da sürekli sorular
soruyorlar, İslâm hakkında bilgi ediniyorlardı. Ben de bildiğim kadarıyla
onlara bilgiler veriyordum. Bir gün Muhammed sordu: İçki nedir, İçkiye
dinimiz nasıl bakar?
- Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması,
taşınması, satılması yasaktır. Kaldığımız otele gelmiştik.Muhammed bir
telefon edeceğini söyledi ve ona memleketine telefon etme imkânı
sağladık.Çin'dekikardeşini
arıyordu, kardeşine aynen şöyle diyordu:
- İçki fabrikamızı kapat, Allah'ımız öyle emretmiş. Bize bu emre uymak
düşer. Kardeşi bunu yapamayacağını, birçok bağlantısının olduğunu, durup
dururken, kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar
edeceklerini, hiç olmazsa kendisine biraz zaman vermesini söyler. Fakat
Muhammed kararlıdır:
-Allah emretmiş,bize uymak düşer. Fabrikayı hemen kapat, ben gelince
borçları hallederim. İçki fabrikası kapanıyo.
Mekke'deki ibadetlerimize devam ediyoruz.Yine bir gün bana sordukları
sorularda çıkardıkları bir neticeyi açıklarlar:
- Kadın modası, kadınları yarı çıplak resmetmek gibi faaliyetler de
dinimizde yasak mıdır?
- Evet yasaktır. Aynı gün ötele geldiğimizde yine Çin'i aradı ve bu sefer de
kardeşine moda evinin kapatılması emrini verdi. Kardeşi yine itiraz etti,
ancak Muhammed ne itiraz dinledi, ne de kararından vazgeçti.
- Rabbimiz emretti ise, bize bu emre uymak düşer.
Mekke'deki ziyaretimizi bitirdik ve Medine'ye gittik. Medine'de bir sabah
namazı. Efendimizin "Burası cennet bahçesidir." buyurduğu yerde sabah
namazının fazını kılıyoruz. Muhammed benim yanımda. Diğer Çinli
kardeşlerimizle aynı saftayız. İlk secdeye varıyoruz, secdeden kalkıyoruz,
ikinci secdeye varıyoruz, sonra kıyama kalkıyoruz. O da ne? Muhammed hâlâ
secdede, kalkmadı. Tekrar secde ediyoruz, ettahiyyatı okuyoruz ve selâm
veriyoruz. Muhammed hâlâ
secdede. Düşündüm ki, yorgunluktan ve uykusuzluktan bazen insana bir
geçkinlik geliyor, Muhammed'e de secdede böyle bir şey oldu, uyudu. Elimi
uzattım, omzuna dokundum ve hafifçe çekeyim dedim ki, sağ tarafının üzerine
yuvarlandı. Muhammed'in ölmüş olabileceğini düşündüm. Olay duyulmuştu.
Görevliler müdahalede bulundular,dışarı çıkardılar, bir ambulansa koyarak
hastaneye götürdüler. Biz de gittik. Hastanedeki ilk muayenede çoktan vefat
ettiğini söylediler. Muhammed'i hastanenin morguna kaldırdılar. Çinli
kardeşlerimle birlikte hastanenin önünde ne
yapacağımızı bilemez bir hâlde üzüntü içinde bulunuyorduk. 

O sırada bir araba ile makam mevki sahibi bir zatgeldi. Herkes onu hürmetle karşıladı, sonradan öğrendik ki bu zat Medine'nin ileri gelen yöneticilerinden biri
idi. Hastane yetkililerine sordu:
"Bugün burada ölen bir Çinli var mı?" "Evet", cevabını alınca şu açıklamada
bulundu:
"Dün gece Efendimiz rüyamda bana göründü ve buyurdular ki, "Yarın burada bir
Çinli kardeşim vefat edecek, onun
cenazesi ile ilgilenin."
Bir anda her şey değişti. Muhammed'i morgdan aldılar, bir devlet yetkilisine
yapılanlardan daha fazlasınıyaptılar.
Cennetü'lBakî'ye defnettiler. Bu hâdiseyi bizzat yaşayan ve onlara rehberlik
yapan Doğu Türkistanlı kardeşimiz hâdiseyi bu şekilde anlattı. Teslimiyeti
gördük değil mi? "Rabbim emrettiyse, bize uygulamak düşer." Zararmış,
ziyanmış, önemi yok. Rabbimiz emretmiş ve iş bitmiştir. İşte sahabe inancı.
Bu Çinli kardeşimiz de o inanca ulaştı ulaşmasına; ancak dünyada fazla
kalamadı. Çünkü bu dünya pisliğinin içinde fazla kalamazdı ve kalmadı da
Efendimizin de ilgisine mazhar oldu. Ne mutlu bu Çinli kardeşimize, ruhu
için elfatiha.
Bu hâdiseyi niçin anlattık? Bu hâdiseden çıkaracağımız dersler var da onun
için anlattık. Bu Çinli kardeşlerimiz,
internet sayesinde İslâm ile şereflendi. Gerek ülkemizde, gerekse dünya
üzerinde bir kıvılcım bekleyen nice insanlar var. Bizim yapmamız gereken;
bizden bir ışık, bir kıvılcım bekleyenlere bir an önce ulaşmak.

8 Mayıs 2014 Perşembe

Imtihan dunyasi



İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut Suresi, 2) 
Bu ayette Allah, “iman ettim” diyen kullarını dünya hayatında imtihan edeceğini bildirmektedir. Allah insanlardan gerçek ve samimi bir iman istemektedir. Bu ise kişinin yalnızca "ben inandım" demesiyle elde edilemez. İnsanın dünyadaki vazifesi, Yüce Allah'a ve ahirete iman etmek, Kuran'da belirtildiği şekilde güzel ahlak sahibi bir insan olmak, Allah'ın sınırlarını korumak ve O'nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır. Dolayısıyla her insan, Allah'a ve O'nun dinine gerçekten inandığını, şeytanın kendisini saptırmak için göstereceği bütün çabalara rağmen doğru yoldan dönmeyeceğini göstermelidir. Aynı şekilde inkarcılara uymayacağını, kendi nefsinin tutkularını Allah'ın rızasına tercih etmeyeceğini de ispatlamalıdır. Bunu ise karşılaştığı olaylara verdiği tepkilerle ortaya koyacaktır. Allah, din ahlakını yaşamayı kabul eden insanın karşısına sabretmesi gereken bazı zorluklar çıkaracak, bunlara karşı gösterdiği tavırlarla onu imtihan edecektir.

"Gerçek bu iken mümin, karşısına çıkan her olaya imtihan gözüyle bakmalı, Allah'a tevekkül etmeli ve O'nun rızasına uygun olan tavrı göstermelidir. Allah Kuran'da müminleri korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğini bildirmektedir." (Bakara Suresi, 155)
Sadece zorluklar değil, dünya hayatındaki nimetler de Allah'ın birer imtihanıdır. Allah verdiği her nimetle beraber insanın Kendisi'ne şükredici olup olmadığını da dener. Nimetlerin yanında, Allah insanın karşısına hayatı boyunca, karar vermesi gereken pek çok olay çıkarır. Elbette yaşadıklarının bir imtihan olduğunun farkında olan ve Allah'ın rızasına uygun olduğunu düşündüğü şekilde karar veren müminler bu imtihanı kazanmayı ve Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi cennet hayatı ile mükafatlandırılmayı umabilirler.
Dünyadaki imtihan ortamında, müminler, vicdanlarının sesini dinleyip, Allah'ın kendilerini denemeden geçirdiğini hiçbir şekilde unutmamalıdırlar. Samimi kalple Allah'a yönelen bir insan, karşısına ne tür zorluk çıkarsa çıksın, mutlaka bir kolaylıkla karşılaşacak ve Allah'ın izniyle doğruyu bulacaktır. Bu imtihan dünyasının en büyük sırlarından biri, iman edenler için mutlak bir kazançla noktalanmasıdır. En büyük kazançlardan biri ise, iman edenlerin bu denemeler karşısında gösterdikleri güzel ahlak, cesaret ve metanetin, onların ahiretteki karşılıklarını ve derecelerini artıracak olmasıdır.