Günün Sözü
Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.
adalet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adalet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
9 Mart 2015 Pazartesi
İnsanın, dünyaya gelir gelmez karşılaştığı ilk adaletsizlik, kendisinin koymadığı bir isimle bir ömür geçirme mecburiyetidir.
İnsanın, dünyaya gelir gelmez karşılaştığı ilk adaletsizlik, kendisinin koymadığı bir isimle bir ömür geçirme mecburiyetidir.
20 Temmuz 2014 Pazar
Türkiyede üretilen 3 milyon kg domuz eti hangi müslümanın midesine gidiyor ?
Türkiyede üretilen 3 milyon kg domuz eti hangi müslümanın midesine gidiyor ?
Müslüman hükümetimiz müslüman seçmenine domuz etini niye layık görüyor ?
SUCUK,SALAM,SOSİS,FASTFOOD,PİZZA YERKEN BİRDAHA DÜŞÜNÜN…
VEYA HİÇ DÜŞÜNMEYİN AFİYET OLSUN
""Lütfen sonuna kadar okuyun, neler öğrendiğinize hayret edeceksiniz ! " "
İstanbul Gaziosmanpaşa Hacımaşlı Köyü Domuz Çiftliği’nin suları ve katı atıkları 300 metre mesafedeki Sazlıdere Barajı’na akıyor. Baraj, 10 milyon kişinin su ihtiyacını karşılıyor. Çiftlikte 5 bin domuz var.
Türkiye’deki domuz çiftliklerinde yıllık 3 milyon kg. civarinda et üretiliyor. Bu rakam neredeyse kırmızı et üretiminin yarısı. Üretilen domuzlar otellere, yemek fabrikalarına ve marketlere ‘kıyma’ seklinde satılıyor. Domuz etini Salam, sosis ve sucuk olarak da piyasaya sürmek en çok kullanılan yöntem.
Peki neden domuz?
Türk yemek kültürüne aykırı ve en önemlisi ‘Dinen yasak olmasına, rağmen neden domuz cazip bir konu?’
Çünkü domuz yetistiriciligi çok kârli bir iş.Domuz üretken bir hayvan.Cinslerine ve yaşına göre yılda 1, 2, bazen de 3 kez; ve her batında da 15-20’ye kadar varan yavru dünyaya getirebiliyor. Bir domuz yılda 2 kez doğum yapsa, her batından 10 yavru yaşasa, 20 sene yaşayan bir domuzun 400 yavrusu oluyor. Ve dahası yeni doğmuş bir domuz 4-5 ayda 100 kiloya kadar çıkabiliyor!
Normal şartlarda evcil bir domuzun % 30’u yağ olarak ayrılabilmekte iken; bu rakam bazen % 50’yi bulabiliyor. Yani 150 kg’lik bir domuzdan 75 kiloluk yağ elde edilebiliyor. Bu da Dana ya da Koyuna göre tercih edilmesinde çok önemli bir etken.
Beslenmesi çok kolay, cam dışında -leş dahil- her şeyi hatta kendi pisliğini bile yiyebiliyor. Her domuz ortalama 80-100 kiloya ulaştığı zaman kesiliyor. Kaba bir hesapla sadece bu çiftlikten yılda yaklaşık 1 milyon kg. et çıkıyor.
Bu etlerin hangi kanalla, nerelere satıldığı meçhul!? Diğer çiftlikler de göz önüne alındığında Türkiye ‘de yaklaşık 3 milyon kg domuz etinin piyasaya değişik yollarla sürüldüğü ortaya çıkıyor.
Türkiye ‘deki toplam kırmızı et tüketiminin de 6 milyon kg. olduğu göz önüne alınırsa tablonun vahameti daha da netleşiyor. Kilosu 1 ile 3.5 Türk lira arasında satılan bu domuz etlerinin ağırlıklı olarak Kıyma, Sucuk, Salam ve Sosis olarak satıldığı dile getiriliyor. Çiftlik çalışanlarından İsmail Türk’ün verdigi bilgiye göre kesilen etler toplu olarak büyük otellere, yemek fabrikalarina kiyma ve sosis gibi ürünler olarak satılıyor.
Bu ve benzeri çiftliklerden resmi olarak 5 firma domuz satın alıyor: 1-Çerkezo, 2-Polonez, 3-Nuta, 4-Namet ve 5-Sütte …
1. Çerkezo aldığı ürünleri Salam Sosis olarak piyasaya sürerken aynı zamanda Teşvikiye ‘deki Şarküterisinden de nihai tüketiciye ulaşıyor. (ki bu firmanin bir de “TADET” adı altında otellere ürün sattığı bir markası daha bulunuyor… ) Ayn zamanda butik mağazalarda ve ulusal zincir mağazalarda satılan BONUS markalı ürünlerin üreticisi de ÇERKEZO…
2- Ayazağa daki Çerkezo’nun hemen yanında üretim yapan SÜTTE firmasi da salam, sosis ve jambonlarını markasıyla satıyor. Ancak bilinen bu firmalar ürünleri çeşitli zamanlarda farklı isimlerde piyasaya sürüyor. Daha önce Sütte olarak piyasaya sürülen domuz mamulleri son dönemde PIGGY adıyla satılıyor. Üstelik ünlü Amerikan fast food zincirlerinden Little Caesar’s Pizza tam 10 yılı aşkın süreden beri et mamullerini SÜTTE firmasından temin edip bizlere bir güzel yediriyor!!!
3- POLONEZ 5 yıl öncesine kadar resmi olarak domuz ürünleri imal edip MIGROS’larda açık açık ürünlerini satarken, son yıllarda %100 dana etinden ürünler imal ettigini iddia ediyor.
'Peki ya bunlar göz göre göre mağazalarında sattıran satın alma müdürleri aldıkları rüşvetin yanı sıra bu milletin vebalini aldıklarını da biliyorlar mı sizce?'
POLONEZ’in ciddi anlamda piyasaya yayılmasındaki en büyük faktör MIGROS’ tur . O dönem Migros’un et mamülleri satın almasında olan (Şu an oyuncak reyonunda Satın Almacılık yapan) Coşkun Bey’in büyük paralar karşılığında POLONEZ ‘le işbirliği içerisinde olduğunu ve bizzat domuzlari bizlere yediren kişi olduğunu biliyor muydunuz?
Peki ya
Migros’ta çalışan tüm tezgahtarların eksiksiz olarak her ay sonunda POLONEZ ‘in sahibi MUSTAFA AKKAS Bey’den (veya Satış Müdürü sıfatı ile çalışan ALİ ÖZYAVAŞ’tan) maaşlarını ve primlerini (bizlere sattıkları et mamulleri üzerinden ) aldıklarını biliyor muydunuz?
Peki
METRO GROS MARKETLER’in (Su anki değil bir önceki) satın almacılığını yapan kişinin Şu an BAGDAT CADDESINDE bulunan Polonez - Barbekü Restoranları’ nın sahibi olduğunu biliyor muydunuz?
Peki Izmir’in kalesi olarak görülen KiPA Marketler’in satın almacılğını yapan bayanın Polonez’in resmi hissedarı olduğunu biliyor muydunuz?
PEKİ AMERİKAN FAST FOOD ZİNCİRİ
DOMINO’S PIZZA ve ALMAN EKOLÜ
DR. OETKER PİZZALARIN İÇERİSİNDE POLONEZ ET MAMULLERİNİN KULLANILDIĞINI BİLİYOR MUYDUNUZ?
PEKİ GIMA MARKALI ve PİYASALARDA SATILAN “OPI” MARKALI ÜRÜNLERİ POLONEZ’İN ÜRETTİĞİNİ VE BUNUN KARŞILIĞINDA NE KADAR PARA YEDİRDİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?
'Peki, sizce Türkiye de domuz eti yemeyen insan kalmış mıdır?'
4- NUTA öncelikle 7 TEPE markası ile tanınmakla beraber Güneydeki - Herşey dahil - tatil köylerinin bir numaralı tedarikçisi… Ee tabi yabancı turistlerin yanında yerli turistler de güme gidiyor! Bu firmalar özellikle Büyük Alışveriş Merkezlerinde ayrı bir stant açıyorlar. Ancak Küçük Şarküterilerde karışık olarak duruyor ve birçok tüketici farkına varmadan domuz ürünlerini satın alabiliyor . Üstelik işin ilginç tarafi bu firma Şimdi de firma tanıtım cd’si hazırlamış Carrefour gibi büyük hipermarketlerde ne kadar hijyenik üretim yaptığını anlatıyor. Ama 7 TEPE SOSİS hafta sonları marketlerde KDV dahil 2.900 TL ye satılıyor.
Çünkü maalesef bu adamlar sosislerin içerisinde “hayvan küspesi” gibi lafını bile etmek istemedigimiz katkılar kullanıyorlar … Domuz hammaddeli salam ve sosislerin kesiminin yapılıp piyasaya sürüldüğü bir başka yer de NUTA ‘nın üretimini yapan kişinin işlettiği Dolapdere’deki imalathane. (“IDEAL” markali salam sosis imalatçısı )
5- NAMET ünlü EMİNÖNÜ HASIRCILAR ÇARŞISININ İÇİNDE yıllardır tanınan NAMLI PASTIRMACI’nin modern hali !!! Şu an modern(!) üretim tesisleri BAYRAMPAŞA MEGACENTER (GIDA HALİ) içinde derme çatma bir imalathaneden öteye geçemeyecek konumda olan ve üretim kapasiteleri aylık -günün 24 saati çalıştıklarını düşünürseniz-70 tonu geçemeyecek olan bu imalathanede NAMET ayda tam 270 ton et mamulü üretiyor ve satıyor!!!
Bu aradaki 200 tonluk kapasite açığını ise İSTANBUL DIŞINDA ne idüğü belirsiz imalathanelerde, merdiven altı firmalarda üretim yaptırıp üzerine ’ %100 NAMET KALİTESİ’ bastıktan sonra (üretim yeri olarak BAYRAMPAŞA’daki adreslerini gösteriyorlar) bizlere afiyetle yediriyorlar.
Carrefour ve diğer tüm zincir mağazalarda POLONEZ’in uyguladığı benzer taktikleri uygulayan NAMET bugün kapasitesinin 3 kat üzerinde üretim yaparak gururla ülkemizi temsil ediyor!..
Peki,Cem YILMAZ’ın dedigi gibi janjanlı ambalaja sahip NAMLI pastırmaları’ nın sahipleri olan Engin & Esen Mepa Kardeşlerin aynı zamanda Çorlu’daki domuz çiftliklerinin yarı hissesine sahip olduklarını da biliyor muydunuz?
2000 yılında patlak vermiş olan kaçak Buffalo (Yaban Öküzü) etlerinin de NAMLI pastırmaları’ nın sahipleri olan Engin & Esen Mepa Kardeşler tarafindan getirildiğini hatta Bayrampaşa’daki imalathanelerinin Gazetecilerin ve Kameralarin gözü önünde basıldığını, Engin Mepa’nin Show TV’ye, o dönemin 1 trilyon lirayı kendi elleriyle hediye ettiğini, sonra da Milliyet, Hürriyet ve Sabah gazetelerine verdikleri dev ilanlarla TÜM OLANLARIve BASKINLARI yalanladıklarını biliyor muydunuz?
NAMLI Pastırmalarının hem % 5 hissesine sahip olan, hem de İmalat Müdürlüğünü yapan “Muzaffer ….” adındaki şahsın aynı dönemde kardeşi ile Bağcılar semtinde açmış olduğu imalathanede At ve Eşek etinden yaptığı pastırmaları dilimleyerek Zincir Marketlere sattıklarını biliyor muydunuz?
2004 yılında da Uğur DÜNDAR ekibi tarafından BASILARAK ekranlarda gösterildiğini hatırlayabildiniz mi?
Domuz konusunda herkes topu başkasına atıyor! Bu noktada tüketicinin yapması gereken şeyi Çevre Saglık İl Müdürlüğü Gıda ve Çevre Kontrol Şubesi
Müdürü İrfan YILMAZ özetliyor:
’- Piyasadaki etleri denetlemek mümkün olmuyor.’ ‘Kısacası ne yediğinize dikkat edin. Çok emin olmadığınız ve bilmediğiniz markaların ambalaj güzelligine kanmayın.’ Ömer KIZILIRMAK TÜBITAK-SAGE Planlamalar ve Kalibrasyon Birim Amiri
19 Temmuz 2014 Cumartesi
Yüce Allah’ın Gizli Adaleti
Hz. Musa (Aleyhisselâm) Tur dağına çıkıp Rabbine münacatta bulunurdu.
Bir münacatında:
- Ey Rabbim! Bana, kullarına uyguladığın adaletini göster, diye duâ etti. Allahu Teala:
- Ey Musa! Sen atılgan, cesur ve aceleci birisin; sabretmeye gücün yetmez“ dedi. Musa (Aleyhisselâm):
- Senin özel yardımınla sabredebilirim, dedi. Allah (Celle Celâluhû):
- O zaman filan yerdeki çeşmenin yanına git, çeşmenin hizasında, orayı görebilecek bir yere gizlen; kudretime ve gaybî ilmimde sırlarıma bak! buyurdu.
Musa (Aleyhisselâm) çeşmenin yakınlarındaki bir tepeciğe çıktı ve kendini gizleyerek çeşmede olacakları gözetlemeye başladı.
Biraz sonra çeşmeye bir atlı geldi. Adam atından indi, abdest aldı, suyunu içti. Kuşağına bağlı ve içinde bin dinar bulunan kesesini çözerek yan tarafına koydu. Namaz kıldı. Sonra, acele ile atına bindi; altın kesesini orada unutarak çekip gitti.
Atlıdan sonra çeşmeye küçük bir çocuk geldi; çeşmeden su içti, o esnada altın kesesini gördü, onu alarak gitti.
Çocuktan sonra çeşmeye ihtiyar ve kör olan bir adam geldi; su içti, abdest aldı ve namaz kıldı. O sırada atlı, altın kesesini düşürdüğünü anlayınca geri döndü. Çeşmenin yanında ihtiyar kör adamı görünce hemen yakasına yapışıp ona:
“Ben burada az önce bir para kesesi düşürdüm; kesemi bana ver! Çünkü buraya senden önce başka birisi gelmedi!” dedi. İhtiyar kör:
”Baksana ben yaşlı ve kör birisiyim! Nasıl olur da senin keseni görebilirim?” dedi. Atlı, yaşlı adamın sözüne inanmadı, kızdı; kılıcını çektiği gibi adamı orada öldürdü. Yaşlı adamın üzerinde kesesini aradı ama bulamadı. Atına binip tekrar yoluna koyuldu. Musa (Aleyhisselâm) o an daha fazla dayanamayarak:
“Ey Rabbim! Sabrım tükendi. Ben biliyorum ki sen en adilsin. Acaba bu gördüğüm şeylerin aslı nedir?” dedi. O esnada Cebrail (Aleyhisselâm) geldi ve şöyle dedi:
“Ey Musa! Allah (Celle Celâluhû) şöyle buyuruyor: ‘Ben senin bilmediklerini ve bütün gizlilikleri bilenim. Gördüklerine gelince:
- Keseyi alan küçük çocuk, hakkını ve kendisine ait olan malı aldı. Onun babası bu atlı adamın yanında ücretle çalışan bir işçiydi, ama parasını alamamış, alacakları birikmişti. İşte bu altınlar onun hakkıdır. Bu ihtiyar ise kör olmadan önce atlının babasını öldürmüştü. Bu da onu öldürerek (benim katımdaki) kısası uyguladı. Gördüğün gibi her hak sahibi hakkına kavuştu. Benim adaletim çok gizlidir.”
Bizler bu hikayeleri akıllı ve zeki insanlar düşünsünler, anlasınlar ve Allah’ın ilminden hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bilsinler diye anlattık…
Yüce Allah (Celle Celâluhû) daha dünyada iken zalimden zulmünün hesabını sorar; cezasını verir. Bizler de: ‘Acaba bu bela ve musibet nereden başımıza geldi’ diye düşünür, işin aslından gafil kalırız.
KULA BELA GELMEZ HAK YAZMAYINCA
HAK BELA YAZMAZ KUL AZMAYINCA
HAK KULDAN İNTİKAM KUL İLE ALIR
DİN İRFAN BİLMEYEN BUNU KUL ETTİ SANIR
- Ey Rabbim! Bana, kullarına uyguladığın adaletini göster, diye duâ etti. Allahu Teala:
- Ey Musa! Sen atılgan, cesur ve aceleci birisin; sabretmeye gücün yetmez“ dedi. Musa (Aleyhisselâm):
- Senin özel yardımınla sabredebilirim, dedi. Allah (Celle Celâluhû):
- O zaman filan yerdeki çeşmenin yanına git, çeşmenin hizasında, orayı görebilecek bir yere gizlen; kudretime ve gaybî ilmimde sırlarıma bak! buyurdu.
Musa (Aleyhisselâm) çeşmenin yakınlarındaki bir tepeciğe çıktı ve kendini gizleyerek çeşmede olacakları gözetlemeye başladı.
Biraz sonra çeşmeye bir atlı geldi. Adam atından indi, abdest aldı, suyunu içti. Kuşağına bağlı ve içinde bin dinar bulunan kesesini çözerek yan tarafına koydu. Namaz kıldı. Sonra, acele ile atına bindi; altın kesesini orada unutarak çekip gitti.
Atlıdan sonra çeşmeye küçük bir çocuk geldi; çeşmeden su içti, o esnada altın kesesini gördü, onu alarak gitti.
Çocuktan sonra çeşmeye ihtiyar ve kör olan bir adam geldi; su içti, abdest aldı ve namaz kıldı. O sırada atlı, altın kesesini düşürdüğünü anlayınca geri döndü. Çeşmenin yanında ihtiyar kör adamı görünce hemen yakasına yapışıp ona:
“Ben burada az önce bir para kesesi düşürdüm; kesemi bana ver! Çünkü buraya senden önce başka birisi gelmedi!” dedi. İhtiyar kör:
”Baksana ben yaşlı ve kör birisiyim! Nasıl olur da senin keseni görebilirim?” dedi. Atlı, yaşlı adamın sözüne inanmadı, kızdı; kılıcını çektiği gibi adamı orada öldürdü. Yaşlı adamın üzerinde kesesini aradı ama bulamadı. Atına binip tekrar yoluna koyuldu. Musa (Aleyhisselâm) o an daha fazla dayanamayarak:
“Ey Rabbim! Sabrım tükendi. Ben biliyorum ki sen en adilsin. Acaba bu gördüğüm şeylerin aslı nedir?” dedi. O esnada Cebrail (Aleyhisselâm) geldi ve şöyle dedi:
“Ey Musa! Allah (Celle Celâluhû) şöyle buyuruyor: ‘Ben senin bilmediklerini ve bütün gizlilikleri bilenim. Gördüklerine gelince:
- Keseyi alan küçük çocuk, hakkını ve kendisine ait olan malı aldı. Onun babası bu atlı adamın yanında ücretle çalışan bir işçiydi, ama parasını alamamış, alacakları birikmişti. İşte bu altınlar onun hakkıdır. Bu ihtiyar ise kör olmadan önce atlının babasını öldürmüştü. Bu da onu öldürerek (benim katımdaki) kısası uyguladı. Gördüğün gibi her hak sahibi hakkına kavuştu. Benim adaletim çok gizlidir.”
Bizler bu hikayeleri akıllı ve zeki insanlar düşünsünler, anlasınlar ve Allah’ın ilminden hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bilsinler diye anlattık…
Yüce Allah (Celle Celâluhû) daha dünyada iken zalimden zulmünün hesabını sorar; cezasını verir. Bizler de: ‘Acaba bu bela ve musibet nereden başımıza geldi’ diye düşünür, işin aslından gafil kalırız.
KULA BELA GELMEZ HAK YAZMAYINCA
HAK BELA YAZMAZ KUL AZMAYINCA
HAK KULDAN İNTİKAM KUL İLE ALIR
DİN İRFAN BİLMEYEN BUNU KUL ETTİ SANIR
Kaynak : Yöneticilere Altın Öğütler İmam Gazali
13 Temmuz 2014 Pazar
DERVİŞ'İN SARHOŞA MUHTEŞEM DERSİ..!
Birader, şu şişeni bana versene.
Sarhoş şaşkın şekilde:
Sen yeni camiden çıktın, şarabı ne yapacaksın be adam..?
Derviş der ki:
Şarabı, caminin içene dökeceğim.
Sarhoş hiddetlenir, kızgın bir şekilde:
Sen nasıl Allah'ın evine şarap dökersin..?
Allah'tan korkmaz mısın..?
Ben kırk yıldır içki içerim ama böyle bir şeyi asla yapmam.
Şarabı da sana bu iş için vermem.
Haydi başka kapıya git.
Beni bulaştırma, ben Allah'tan korkarım.
Sarhoş bilmeden de olsa, dervişin tam da istediği cevabı vermiştir.
Derviş taşı gediğine ustalıkla koyar:
Be adam; sen şu kul yapısı, adına cami dediğimiz taştan, topraktan yapılmış binanın içine saygından şarap döktürmezsin ama nasıl olur da, Allah'ın sana rahmeti ve lütfu ile emanet edip, kendisine kul olup, ibadet etmeni istediği şu mükemmel ve muazzam beden sarayının içine şarap dökersin..!
2 Temmuz 2014 Çarşamba
Halı - Önyargılı olmayalım!
Cuma namazındaydık. Sağ tarafımda yaşlı bir adam, onun sağında ise tek kişilik boş yer vardı. Yaşlı adam, farza kalkarken arkaya döndü ve boşluğun gerisinde duran 13 14 yaşlarındaki gence: Saf'ı doldur evlad, dedi. Gel yanıma. Çocuk, mahçup bir ifadeyle: Mümkünse burada kılmak istiyorum, diye kekeledi. Oraya başkası geçebilir.
Yaşlı adam, çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek: Ne o dedi. Yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun? Ve öfkeyle devam etti: Anne kuzusu ne olacak...
Namaz bittiğinde, yaşlı adamın Cuma'sını tebrik ettim. Arkadaki genç de gelerek onun elini öptü. Adam, söylediklerine çoktan pişman olmuştu. Delikanlının nurlu yanaklarını okşarken: Sana "anne kuzusu" dediğim için kusura bakma yavrum dedi.Bir anda ağzımdan kaçtı işte...
Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğerken: Söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefat ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da...
Yaşlı adam, çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek: Ne o dedi. Yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun? Ve öfkeyle devam etti: Anne kuzusu ne olacak...
Namaz bittiğinde, yaşlı adamın Cuma'sını tebrik ettim. Arkadaki genç de gelerek onun elini öptü. Adam, söylediklerine çoktan pişman olmuştu. Delikanlının nurlu yanaklarını okşarken: Sana "anne kuzusu" dediğim için kusura bakma yavrum dedi.Bir anda ağzımdan kaçtı işte...
Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğerken: Söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefat ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da...
29 Haziran 2014 Pazar
EDEN BULUR
Hz. İsa Aleyhisselam, bir gün yolda yürürken bir gencin, ak sakallı, ihtiyar bir adamı tekmeleyerek sürüklediğini gördü. Hazreti İsa Aleyhisselam, ihtiyarın bu durumuna çok acır. Hemen koşarak onu kurtarmak ister. Fakat ihtiyar kendisine engel olur ve şöyle der:
- Lütfen dokunmayın, ne olur dokunmayın, beni tekmelesin.
Bu durum karşısında Hazreti İsa Aleyhisselam daha fazla merak ederek, sebebini sorar:
- Ben de zamanında babamı, burada, aynı şekilde tekmelemiştim. Bu genç benim oğlumdur.
Benim babama yaptığımın aynısını, şimdi öz oğlum bana yapıyor. Babama yaptıklarımın intikamını alıyor.
KAYNAK: GÜRAN, Kemal, Kendi Kendine Kur'an Okulu, Akit Gazetesi Yayını, s. 235
- Lütfen dokunmayın, ne olur dokunmayın, beni tekmelesin.
Bu durum karşısında Hazreti İsa Aleyhisselam daha fazla merak ederek, sebebini sorar:
- Ben de zamanında babamı, burada, aynı şekilde tekmelemiştim. Bu genç benim oğlumdur.
Benim babama yaptığımın aynısını, şimdi öz oğlum bana yapıyor. Babama yaptıklarımın intikamını alıyor.
KAYNAK: GÜRAN, Kemal, Kendi Kendine Kur'an Okulu, Akit Gazetesi Yayını, s. 235
15 Mayıs 2014 Perşembe
Ibretlik..
Danimarka'nın önde gelen gayr-i ahlaki film yapımcılarından Gunnar Folkepressen,
yeni çevrilen bu tür filmlerden birini seyrederken, başroldeki oyuncuyu,
18 yaşındaki kızı sanarak kalp krizinden öldü.
Folkepressen'in isimi açıklanmayan kızının Kopenhag'da öğrenim gördüğü bildirildi.
Ünlü yapımcıyı tanıyanlar, şimdiye kadar 250'den fazla bu tür gayr-i ahlaki filme
imza atan 52 yaşındaki Folkepressen'in gözlerinin ileri derecede bozuk olduğunu,
ancak yaşlı görünmemek için gözlük takmaktan kaçındığını belirtirler.
yeni çevrilen bu tür filmlerden birini seyrederken, başroldeki oyuncuyu,
18 yaşındaki kızı sanarak kalp krizinden öldü.
Folkepressen'in isimi açıklanmayan kızının Kopenhag'da öğrenim gördüğü bildirildi.
Ünlü yapımcıyı tanıyanlar, şimdiye kadar 250'den fazla bu tür gayr-i ahlaki filme
imza atan 52 yaşındaki Folkepressen'in gözlerinin ileri derecede bozuk olduğunu,
ancak yaşlı görünmemek için gözlük takmaktan kaçındığını belirtirler.
Bütün bunlar akıl sahiplerine hayatın kendisinin ibretlik bir film olduğunu göstermiyor mu?
13 Mayıs 2014 Salı
Bir Aile Faciası Hikayesi
Bir aile faciası.
Yaşlı babasına artık ihtiyacı kalmadığını düşünen, hatta onu sırtında bir kambur olarak gören bir baba, daha sonraları çocuklarına ballandıra ballandıra anlatacağı bir şekilde onu evden kovar.
Dedenin kendisini savunacak gücü yoktur. Bir ayakbağı olarak görülmekte ve çocuklara kötü örnek olması istenmemektedir. Dededen kalma bütün izler evden silinir, sadece evin müzelik bölümündeki albümlerde birkaç fotoğrafının kalmasına izin verilir. Çaresizlik içinde kıvranan dede üzüntüsünden kahrolur ve eskiden sahip olduğu bir parça kuvveti de yitirerek kötürümleşir.
Dededen kurtulan baba özgürlüğün tadını çıkarma hevesindedir. Önünde, bilgisini ve servetini sonsuza dek büyütecek bir gelecek görmektedir. İstediği yere yerleşir, istediği işi yapar, arzuları doğrultusunda yer ve içer. Arada bir çocuklarını bir araya toplayıp, dedenin ne kadar zayıf ve dar kafalı, kendisinin ise ne kadar güçlü ve akıllı olduğunu anlatmayı da ihmal etmez.
Ne var ki, babasız bir babayla büyüyen çocuklar, zamanla kendi babalarını bir ayakbağı ve kötü bir örnek olarak görmeye başlarlar. Babalarının dedelerini kovmasına benzer bir şekilde onlar da babalarını terketmeye hazırlanırlar. Babalarının özgürlük ve akıl dediği şeyler onlara yetmez olmuştur. Ne yapmaları gerektiğini gidip dededen sormayı bile düşünürler. Ancak dededen de tam bir cevap alamazlar. Dede iyice bunamıştır. Bunamamış olsa bile babaya karşı yenik düşmüş bir dedeye fazla bel bağlanabileceği şüphelidir. Böylece kendi başlarının çaresine bakmak durumunda kalırlar: Ne ileri, ne de geri gidilebilen bir noktada…
Çocuklar iyi eğitilmiş oldukları için babanın öne sürdüğü bütün iddiaları ve bilgileri temelden sarsarlar. Yaşadıkları halden babayı sorumlu tutup onu kıyasıya suçlarlar. Artık babalarından ayrılacaklardır ama bir farkla: çocuk sahibi olma cesaretinden yoksun olarak. Bundan böyle onlar, babasız bir babanın çocuksuz çocukları olacaklardır.
Biriktirdiği onca bilgi ve servetin sahipsiz kalacağını gören baba, yoksul komşularının çalışkan ve zeki çocuklarını evlat edinmekten başka çıkar yol bulamaz. Yaptı anlaşmada, bu çocukların öz ebeveynlerini tamam inkar ederek, kendisini gerçek babaları olarak tanımalarını şart koşar. Böylece baba, birçok aileyi parçalamak ve yıkmak pahasına bilgisinin ve malının ömrü bir süre daha uzatır.
Ellerinden evlatlarını alamadığı bazı yoksul komşularına hased ve düşmanlık ile bakan baba, onca bilgisine ve gücüne rağmen bunu nasıl başaramadığını bir türlü çözemez. Çocuklarından küskün, evlatlıklarına karşı ise kuşkulu bir şekilde ömrünün son yıllarını geçirmek zorunda kalır ve ıssız bir adada kendisi için hazırlattığı mezar taşının üstüne şu cümleyi kazıtır: “Keşke taş olsaydım.”
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Zehirli ekmek

Tabii bu arada arasına haşarat öldürmekte kullandığı kuvvetli zehirden dökmeyi de ihmal etmez. Dışarı çıkıp ekmeği dilenciye uzattığında, kadın “ Allah razı olsun ” deyip evden ayrılır. İyice acıkan kadın bir caminin avlusunda biraz önce kendisine verilen ekmeği çıkarıp tam yiyeceği esnada elini yüzünü yıkamakta olan bir askerin kendisine baktığını görür.
Askerin halinden, yoldan geldiği ve yorgunluğu anlaşılmaktadır. Dilenci kadın, askerin bakışlarından onun aç olduğunu ve sanki “birazda bana ver” manasını çıkarmıştır. Gencin haline acıyan kadın ekmeğin hepsini askere buyur eder ve oradan uzaklaşır.
Dilenci kadının verdiği ekmeği iştahla yiyen asker, çok geçmeden acıyla kıvranmaya başlar. Bir müddet sonra camiye gelen cemaat yerde kıvranan gencin kimin nesi olduğunu sorup öğrendikten sonra alıp evine götürürler. Evin hanımı, aylardır binbir ümitle terhisini beklediği yeni terhis olmuş oğlunu perişan vaziyette karşısında görünce çırpınmaya, dövünmeye başlar.
Biraz zaman geçip de sakinleşen kadın, oğluna ne olduğunu, niçin kıvrandığını sorup öğrenmeye çalışır. Delikanlı biraz önce cami avlusunda bir dilenci kadının kendisine ekmeği verdiğini, onu yedikten sonra bu hale geldiğini söyleyince kadın ona verdiği ekmeği hatırlar ve başından aşağıya kaynar sular dökülür. “ ben ne yaptım? ” diye dövünmeye başlar ama iş işten geçmiştir. Arslan gibi delikanlı oracıkta hayata gözlerini yumar.
Bu hikayeden herkes kendine göre bir ders çıkarabilir. Her halde o kadının yerinde kimse olmak istemez. Onun gibi olmamak için herkese dilenci, gariban demeden yardım etmeye çalışalım, insanlar eşittir. Zengin, fakir, dilenci, gariban, işçi, müdür, diye ayırmamak gerekir, sonuçta onlarda insandır, insan olduğumuzu ve ne kadar aciz olduğumuzu unutmamak gerekir.
“Her ne doğrarsan aşına, o çıkar karşına ” atasözün de oldugu gibi
8 Mayıs 2014 Perşembe
Ilginc..
Bugün Cumhuriyet Bayramı. Cumhuriyet 90 yılda neler görmedi, neler yaşamadı ki? Şimdi birkaç tanesini sıralayalım:
- 1999’da Kürtçe klip çekeceğim dediği için Ahmet Kaya lince maruz kaldı. 2013’te Ahmet Kaya’ya Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verildi.
- YÖK tarafından Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi adı verildi. Fakültenin İnkılâp Tarihi sınavında, Kazım Karabekir’e vatan haini, soysuz diye hitap edilen Nutuk’tan soru soruldu. 1926 yılında İzmir suikastı iddiasıyla İstiklal Mahkemesi’nde Kazım Karabekir’in idamı istendi. Karabekir’i genelkurmay başkanı sıfatıyla ilk ve tek olarak resmi törende anan Genelkurmay Başkanı, hakkında ağırlaştırılmış müebbet kararı verilen İlker Başbuğ oldu.
- 1999’da başörtüsüyle Meclis’e giren Merve Kavakçı hakkında Bülent Ecevit Burası millete meydan okunan bir yer değildir dedi. Ecevit’in ölümünden tam 7 yıl sonra, meydanda toplanan millet iradesinin sandığa yansıması sonucu Meclis’e başörtüsüyle girebilme hakkı tanındı.
- 1970’lerde Atatürk’ü eleştirenlere Bülent Ecevit yobaz dedi. 1990’larda Ecevit, Atatürk’ü destekleyenlerin vatan haini dediği Vahdettin için Vatan haini değil dedi. Cumhuriyet’in özelikle ilk dönemlerinde bazıları rejime karşı diyet ödedi. Son yıllarda ise bazıları rejim için diyete başladı.
- 1980’de ABD’nin iteklemesiyle Saddam İran’a saldırdı. 1990 ve 2003’te ABD, İran’a da saldırabilmek için Saddam’a saldırdı. 1979’da SSCB Afganistan’a saldırdı. Soğuk savaş nedeniyle 1979’da Afganları destekleyen ABD, 2001’de Afganistan’a saldırdı.
- 1950’de iktidara Menderes geldi. 1947 yılında açılan İnönü Stadı’nın ismi Menderes tarafından 1952’de Mithatpaşa Stadı olarak değiştirildi. Fi tarihinde yani 1876’da Abdülaziz’i deviren darbeci Mithat Paşa’nın ismini stada veren Menderes 1960’ta darbeyle devrildi. 1973’te stada tekrar İnönü adı verildi.
- İlhan İrem’in tek kulağında bir tane küpe var diye 1980’li yılların başında TRT’ye çıkması yasaklandı. 2000’li yıllarda ise TRT, üstelik iki kulağında ve yine üstelik ikişer tane ve yine üstelik tüm grup üyelerinde küpe olan Athena’yı Eurovision’a gönderdi.
- 1947’de Aksaray dolmuş durağı açıldı. 2013’te Marmaray açıldı.
- 1950’li yıllarda Aşık Veysel Karnın yardım kazmayınan belinen, Yüzün yırttım tırnağınan elinen, Yine karşıladı beni gülünen, Benim sadık yarim kara topraktır dizelerini yazdı. 2000’lerin ortalarında Tuğba Ekinci Top yuvarlak saha düz, Fark etmez gece gündüz, Çıkma sakın karşıma, Ezerim seni dümdüz isimli nadide besteye imza attı.
- 1968’de Foto Şerafettin açıldı. Bu satırların yazarı 2013’ün 28 Ekimi itibarıyla ,Foto Şerafettin’in AVM’de şube açarak isminin Stüdio Cherafetten olup olmadığını merak etti.
- Refah Partisi 1998’de kapatıldı. Fazilet Partisi kuruldu. Parti, Cumhuriyet Bayramı’nda caddelere Cumhuriyet fazilettir pankartını astı. 2-3 yıl sonra Cumhuriyet Savcısı, Fazilet Partisi’ni kapattı.
(Fikri Akyüz)
Cerrah
Bir adam, oğlunu arabayla okula götürürken yolda bir kaza oluyor ve baba ölüyor. Çocuk hastaneye kaldırılıyor ve acilen ameliyathaneye alınıyor. Cerrah vakit geçirmeden ameliyathaneye geliyor ve "Ben bu çocuğu ameliyat edemem, bu benim oğlum" diyor.
Hikaye bitti. Peki ne oldu?
Çocuğun iki babası mı var? Hayır.
Babalardan biri üvey mi? Hayır.
Cerrahın oğlu, yaralanan çocuğa çok mu benziyor? Hayır.
Beynimiz öyle bir kalıplaşmış ki, cerrahın bir kadın, yani çocuğun annesi olabileceği pek çoğumuzun aklına gelmiyor.
7 Mayıs 2014 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)