Günün Sözü

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Şükretmek İçin Nimet Seçmek

Her an o kadar nimete sahibiz ki birçok şeyi kaçırıyor, farkına varmadan gaflet için yuvarlanır bir taş parçası gibi hayatımızı geçiriyoruz. En azından taşların aklı yok, sorumlu değiller, ama insan öyle mi? 
 
Her şey çok önemli ama az çok bir önem sırası olsa, herhalde, başta insan olduğumuza sonra iman sahibi olmaya devamında ruhsal halimiz, duygularımız, vicdanımız, bedeni özellikler olarak akıl, göz, kulak, konuşma, tatma, anlama şuur, bilinç vb. günlük hayatımızın sıradan işleri haline gelen, hareketlerimizi yapabildiğimiz duyular-duygular ve bunlara şükretme. Belki de farkına varılmadığı için genelde es geçilen ama ömrün şükredilerek geçirilse bile ödenemeyecek şeyler. Önemi ifade edilemeyecek kadar muazzam nimetler. Saygıyla, minnettarlıkla, içten gelerek şükretmek gerek…
 
Peki, şiddeti zuhurundan gizlenmiş olan yüce Sanatkar cümlelerle ifade edilebilecek, sayfalara sığabilecek kadar mı nimet verdi ki bize, birkaç cümlelik şükür ritüeli ile bunu yaptığımızı sanıyoruz. Aklımıza gelmeyen, şükretmediğimiz, şükretmek için düşünüp aklımıza bile gelmeyen hadde hesaba gelmeyen sayısız nimet ne olacak? Belki ufuk açması için farklı örneklerin üzerinde durmak gerekir, en basit görülen ama hayati önem taşıyan fakat buna rağmen şükrü eksik kalan nimetler…
 
Laleli Baba ile baş başa görüşen padişah III. Mustafa’nın kalbinde, bu mübarek zata karşı bir muhabbet uyanır.  Bu ilk görüşme nihayete ermek üzeredir. Sultan ayağa kalkıp kapıya giderken Laleli Baba’ya sohbetin başından beri merakını celbeden bir soruyu tevcih eder: “Efendi Hazretleri, bu dünyada en güzel şey nedir?” Hazret’in söylediği, ilk anda ilginç gelen bir cevaptır: “Bu dünyada yiyip içtikten sonra sıkıntısız bir biçimde def-i hacetini yapabilmektir.” Haliyle hükümdar bu cevaptan hoşnut kalmaz. Deminden beri hikmet saçan veli zatın böyle bir şey demesini yakıştırmaz.
 
Padişah, sarayına döner…
Olacak ya sultan ertesi gün kabız olur. Herkes seferber olmuştur; fakat heyhat ki III. Mustafa yatağında inim inim inliyordur. Hatasını anlayan sultan, adamlarını Hazret’in yanına gönderir. Laleli Baba, durumdan haberdardır. Padişaha “Bu halden kurtulman karşılığında bana ne vereceksin?” diye sorar.
 
Yaptırdığı camiyi hibe edeceğini söyler. “Yetmez!” der Lale Baba. Sultan daha birçok şey sıralar; lakin Hazret “Daha da…” diye söylenir. En sonunda da şöyle konuşur: “Seni bu halden kurtarırım; ama saltanatını isterim.” İtiraz eden sultan, acısına artık dayanamaz haldedir. “Tamam, o da senin olsun.” diye söyler. Hazret, dua eder, sırtını sıvazlar ve “Hadi şimdi git kurtul sıkıntından.” der. Lale Baba, olayın sonunda arkasından gelen devletlulere şu veciz cevabı verir: 
 
-“Bir saltanat ki bir def-i hacete değişiliyor. Öylesine ucuz bir saltanat bize lazım değil. Al yine senin olsun. Bize sadece caminin adı yeter.” 
Ammar Tunç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder