Günün Sözü

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.

16 Temmuz 2014 Çarşamba

OSMANLI ŞERBETLERİ.

Şerbet Osmanlı’da günlük hayatı etkileyen; Sultan sofrasından fakir sofrasına kadar içime hazır bulunan ve çeşit çeşit hazırlanarak aziz misafirlere sunulan leziz ikramlardan biriydi.
Topkapı Sarayı’na sonradan eklenen "Helvahane" ile mutfak adeta bir tatlı, şurup ve şerbet laboratuvarı halini almıştı. Sarayın en gözde şerbetleri gül, zambak, menekşe, fulya, yasemin, muhabbet, iğde ve nilüfer çiçeklerinden yapılırdı. Özellikle tatlı suda yetişen ve çok kısıtlı miktarda bulunan nilüfer çiçeğinden yapılan şerbet aynı zamanda akıllara durgunluk verecek bir reçete idi.

Batı'da şarabın günlük hayat ve şölenlerde aldığı yeri Osmanlı'da şerbet çok rengin ve zengin bir çeşitlilik ve lezzetle yerini almıştı. Tadı, rengi, kokusu, soğukluğu ve sunumuyla Osmanlı sofralarının tarihsel zenginliğini yansıtan şerbet çeşitlerinden bazıları limonata, üzüm, elma, armut, ayva, erik, badem sübyesi de denilen badem şerbeti, kavun çekirdeği şerbeti, nar, dut, iğde, nane, koruk, ceviz şerbetleridir. Böğürtlen, çilek, kızılcık, kayısı, ağaç çileği, mandalina, portakal, şeftali, turunç, vişne, gül, amber, fulya çiçeği, menekşe, yasemin çiçeği, muhabbet çiçeği, zambak, demirhindi, keçiboynuzu, antep fıstığı şerbetleri ise en çok tercih edilenleriydi. Yemek dışında kışın tarçın şerbeti sıcak olarak verilir, yazın koruk ve bal şerbeti sunulurdu. Nar şerbeti ikramı kibarlıktan addedilirdi. Balla ve sirkeyle yapılan sirkencübin şerbeti hem susuzluğu giderir, hem de hastalıklara şifa olurdu.

Ünlü yemek tarihçisi Alan Davidson’a göre Osmanlı Şerbeti İtalyan mutfağına “sorbetto” olarak, Fransız mutfağına ise “sorbet” adı ile girdi. Böylelikle şerbet “sorbet” adıyla tüm dünya sofralarında geleneksel bir boyut kazandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder