Günün Sözü
Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.
31 Temmuz 2014 Perşembe
Gazze'de morgun kapısında yazan anlamlı ayet
İsrail'in günlerdir ağır silahlarla katliam yaptığı Gazze'de bir morgun
kapısında yazan bir ayet oldukça duygulandırıyor.
İsrail, çoluk çocuk demeden Gazze'de katliam yapmaya devam ediyor. İsrail'in 8 Temmuz'da başlattığı saldırılardan bu yana Gazze'de şehit olanların sayısı bin 300'lere dayandı, yaralı sayısı ise 8 bin civarında...
Gazze'de taş üstünde taş kalmadı. Hastaneler, okullar, camiler yerle bir edildi. Morglar her gün dolup taşıyor neredeyse. Büyük acıların yaşandığı Gazze, başta susuzluk olmak üzere, elektrik, ilaç ve daha bir çok konuda büyük sorunlarla karşı karşıya kalmış durumda...
Dünya ülkeleri ise gözleri önünde yaşanan bu büyük acıya karşı adeta kör, sağır ve dilsiz kesildi. Dünya ülkelerinin, zalimin ve güçlünün yanında yer alan ikiyüzlü politikaları, zevklerinden ve lüks hayatlarından başlarını kaldırıp Gazze'yi göremeyecek kadar körleşmiş Arap liderlerinin duyarsızlığı karşısında, Gazzelilerin Allah'a sığınmak ve ona teslim olmak dışında bir çareleri kalmadı.
Bu teslimiyeti ve inancı her karede görmek mümkün. Gazze'de bir morgun kapısında yazılmış bir ayet bunun en güzel örneği. Tıpkı Uhud Savaşında Peygamber Efendimiz'in sahabesiyle dalga geçmeye çalışan Mekkeli müşriklere Hz Ömer'in verdiği cevap gibi; ''Bizim ölülerimiz cennete, sizin ölüleriniz cehenneme gidecek''
Gazze'de günde binlerce şehidin cenazesinin getirildiği morgun kapısına yazılan Tevbe Suresi'nin 111. Ayeti dikkat çekiyor. İşte o ayet :
İsrail, çoluk çocuk demeden Gazze'de katliam yapmaya devam ediyor. İsrail'in 8 Temmuz'da başlattığı saldırılardan bu yana Gazze'de şehit olanların sayısı bin 300'lere dayandı, yaralı sayısı ise 8 bin civarında...
Gazze'de taş üstünde taş kalmadı. Hastaneler, okullar, camiler yerle bir edildi. Morglar her gün dolup taşıyor neredeyse. Büyük acıların yaşandığı Gazze, başta susuzluk olmak üzere, elektrik, ilaç ve daha bir çok konuda büyük sorunlarla karşı karşıya kalmış durumda...
Dünya ülkeleri ise gözleri önünde yaşanan bu büyük acıya karşı adeta kör, sağır ve dilsiz kesildi. Dünya ülkelerinin, zalimin ve güçlünün yanında yer alan ikiyüzlü politikaları, zevklerinden ve lüks hayatlarından başlarını kaldırıp Gazze'yi göremeyecek kadar körleşmiş Arap liderlerinin duyarsızlığı karşısında, Gazzelilerin Allah'a sığınmak ve ona teslim olmak dışında bir çareleri kalmadı.
Bu teslimiyeti ve inancı her karede görmek mümkün. Gazze'de bir morgun kapısında yazılmış bir ayet bunun en güzel örneği. Tıpkı Uhud Savaşında Peygamber Efendimiz'in sahabesiyle dalga geçmeye çalışan Mekkeli müşriklere Hz Ömer'in verdiği cevap gibi; ''Bizim ölülerimiz cennete, sizin ölüleriniz cehenneme gidecek''
Gazze'de günde binlerce şehidin cenazesinin getirildiği morgun kapısına yazılan Tevbe Suresi'nin 111. Ayeti dikkat çekiyor. İşte o ayet :
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Ayetin meali:
Allah muhakkak ki; Allah yolunda savaşan, böylece öldüren ve öldürülen mü'minlerden onlara verilecek cennet karşılığında, canlarını ve mallarını satın almıştır. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân'da, O'nun (Allah'ın) üzerine hak olan vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa eden kimdir? O'nunla yaptığınız alışveriş ile sevinin! Ve işte o, en büyük fevz (mükâfat)dir.
ŞEVVAL ORUCUNUN FAZİLETİ
Şevval ayının birinci günü Ramazan bayramıdır. Bayram gününden sonra Şevval ayı bitinceye kadar altı gün oruç tutmak, Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in tavsiye ettiği sünnet bir ibâdetir.
Şevval ayında tutulacak altı günlük oruca bayramdan hemen sonra başlayıp ara vermeden tamamlamayı daha faziletli kabul eden âlimler olduğu gibi, ayın içine yayarak tutmayı daha faziletli bulanlarda vardır. Hangisi istenirse tercih edilir.
Şevvâl ayının ilk gününde -ki Ramazan bayramının ilk günüdür- oruç tutulması haramdır. Bayramın diğer günlerinde ve Şevvâl ayında kaza veya nafile oruç tutulabilir. Oruç ayı Ramazanın tamamlayıcısı durumunda olan Şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruç,bir müslümana bütün bir yıllık oruç sevabı kazandıracaktır. Bu altı günlük orucun bitişik olması, yani hiç ara vermeden tutulması mecburiyeti yoktur; aralıklarla da tutulabilir. Şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruçla, bir yıl oruç sevabının nasıl elde edileceği âlimlerce şöyle ifade edilir:
Dinimizde, bir iyilik yapana on sevap verileceği yolundaki hadis esas alındığında, bir müslüman otuz günlük Ramazan orucuna ilâveten Şevvâl ayındaki altı günlük oruçla otuz altı gün tutmuş olmaktadır. Bu otuz altı rakamı, hadiste ifade edilen on sevap ile çarpıldığı zaman 360 gün elde edilir. Böylece hicrî ay hesabıyla yılın tamamı oruçla geçirilmiş gibi olur.
Şevval ayında tutulması tavsiye edilen altı günlük oruç hakkında hadis kitaplarında şu hadisler yer almaktadır:
(( مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ سِتًّا مِنْ شَوَّالٍ كَانَ كَصِيَامِ الدَّهْرِ.))
[ رواه مسلم ]
"Her kim Ramazan orucunu tutar da sonra ona Şevval'den altı günü eklerse bütün sene oruç tutmuş gibi olur." (Müslim, Sıyâm, 39 (1164)
(( مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ سِتًّا مِنْ شَوَّالٍ فَذَلِكَ صِيَامُ الدَّهْرِ.))
[ رواه الترمذي ]
"Kim Ramazan orucunu tutar ona Şevval'den altı gün daha eklerse tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibidir." (Tirmizi, Sıyam, 53)
((مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ بِسِتٍّ مِنْ شَوَّالٍ فَكَأَنَّمَا صَامَ الدَّهْرَ.))
[ رواه أبو داود]
"Bir kimse Ramazanı oruçlu geçirir, sonra peşinden Şevval'den de altı gün tutarsa, tüm sene oruç tutmuş gibi olur." (Ebu Davud, Savm, 58)
(( مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ بِسِتٍّ مِنْ شَوَّالٍ كَانَ كَصَوْمِ الدَّهْرِ.))
[ رواه ابن ماجه ]
"Kim Ramazan orucunu tutar, sonra Şevval'den altı gün oruç tutarsa, onun tutmuş olduğu oruç, yılın tamamının orucu olmuş olur." (İbn Mace, Sıyâm, 33)
Süfyan-ı Sevrî şöyle anlatıyor:
"Ben, Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum:Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i Şerif'e gelir tavaf eder, namaz kılar ve sonra da bana selam verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı.
Bana dedi ki:
Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, cenaze namazımı kıl ve beni defnet. O gece de beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münker ve Nekir'in suali anında bana tevhidi telkin et, dedi. Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynısını yaptım. Kabrinde geceledim.O gece uyku ile uyanık arasında iken: Ey Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyacım kalmadı, diye bir ses işittim.
O zaman: Ne sebeple bu lütfa eriştin? diye sordum.
Bana cevap olarak:
Ramazan orucunu tutup Şevval'den altı gün daha eklemem sebebi ile", dedi
Şevval ayında tutulacak altı günlük oruca bayramdan hemen sonra başlayıp ara vermeden tamamlamayı daha faziletli kabul eden âlimler olduğu gibi, ayın içine yayarak tutmayı daha faziletli bulanlarda vardır. Hangisi istenirse tercih edilir.
Şevvâl ayının ilk gününde -ki Ramazan bayramının ilk günüdür- oruç tutulması haramdır. Bayramın diğer günlerinde ve Şevvâl ayında kaza veya nafile oruç tutulabilir. Oruç ayı Ramazanın tamamlayıcısı durumunda olan Şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruç,bir müslümana bütün bir yıllık oruç sevabı kazandıracaktır. Bu altı günlük orucun bitişik olması, yani hiç ara vermeden tutulması mecburiyeti yoktur; aralıklarla da tutulabilir. Şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruçla, bir yıl oruç sevabının nasıl elde edileceği âlimlerce şöyle ifade edilir:
Dinimizde, bir iyilik yapana on sevap verileceği yolundaki hadis esas alındığında, bir müslüman otuz günlük Ramazan orucuna ilâveten Şevvâl ayındaki altı günlük oruçla otuz altı gün tutmuş olmaktadır. Bu otuz altı rakamı, hadiste ifade edilen on sevap ile çarpıldığı zaman 360 gün elde edilir. Böylece hicrî ay hesabıyla yılın tamamı oruçla geçirilmiş gibi olur.
Şevval ayında tutulması tavsiye edilen altı günlük oruç hakkında hadis kitaplarında şu hadisler yer almaktadır:
(( مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ سِتًّا مِنْ شَوَّالٍ كَانَ كَصِيَامِ الدَّهْرِ.))
[ رواه مسلم ]
"Her kim Ramazan orucunu tutar da sonra ona Şevval'den altı günü eklerse bütün sene oruç tutmuş gibi olur." (Müslim, Sıyâm, 39 (1164)
(( مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ سِتًّا مِنْ شَوَّالٍ فَذَلِكَ صِيَامُ الدَّهْرِ.))
[ رواه الترمذي ]
"Kim Ramazan orucunu tutar ona Şevval'den altı gün daha eklerse tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibidir." (Tirmizi, Sıyam, 53)
((مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ بِسِتٍّ مِنْ شَوَّالٍ فَكَأَنَّمَا صَامَ الدَّهْرَ.))
[ رواه أبو داود]
"Bir kimse Ramazanı oruçlu geçirir, sonra peşinden Şevval'den de altı gün tutarsa, tüm sene oruç tutmuş gibi olur." (Ebu Davud, Savm, 58)
(( مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ بِسِتٍّ مِنْ شَوَّالٍ كَانَ كَصَوْمِ الدَّهْرِ.))
[ رواه ابن ماجه ]
"Kim Ramazan orucunu tutar, sonra Şevval'den altı gün oruç tutarsa, onun tutmuş olduğu oruç, yılın tamamının orucu olmuş olur." (İbn Mace, Sıyâm, 33)
Süfyan-ı Sevrî şöyle anlatıyor:
"Ben, Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum:Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i Şerif'e gelir tavaf eder, namaz kılar ve sonra da bana selam verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı.
Bana dedi ki:
Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, cenaze namazımı kıl ve beni defnet. O gece de beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münker ve Nekir'in suali anında bana tevhidi telkin et, dedi. Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynısını yaptım. Kabrinde geceledim.O gece uyku ile uyanık arasında iken: Ey Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyacım kalmadı, diye bir ses işittim.
O zaman: Ne sebeple bu lütfa eriştin? diye sordum.
Bana cevap olarak:
Ramazan orucunu tutup Şevval'den altı gün daha eklemem sebebi ile", dedi
30 Temmuz 2014 Çarşamba
Ey oruç... Bir ay biz seni tuttuk, Onbir ay da sen bizi tut... Dilimizi, gözlerimizi, kalbimizi...
Ey oruç...
Bir ay biz seni tuttuk,
Onbir ay da sen bizi tut...
Dilimizi, gözlerimizi, kalbimizi...
Kadim Dolunay
Bir ay biz seni tuttuk,
Onbir ay da sen bizi tut...
Dilimizi, gözlerimizi, kalbimizi...
Kadim Dolunay
"İstemez misin ya Ömer, dünya onların, ahiret bizim olsun" Instagram gencligine
İnstagram gençliğine...
Hayatımıza yeni yeni giren birçok şeyden biri de "İnstagram" kendim kullanmadığım için hakkında bir şeyler bilmiyorum demek isterdim ama öyle popüler bir şey ki, kendim kullanmadığım halde hakkında birçok şey biliyorum.
İnstagram, Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından akıllı telefonlar için oluşturulmuş bir uygulama, bu uygulama dahilinde kendi çektiğiniz fotoğrafları isterseniz üzerinde oynayarak paylaşıyorsunuz, takipçileriniz oluyor, siz birilerini takip ediyorsunuz vs. vs.
Ramazan ayının başında bir yere davetliyim, bir grup genç arkadaşla sakin bir bahçede sohbet ediyoruz, bir ihtiyaç için aramızdan bir ufaklığı markete gönderdik, kısa bir süre sonra arkadaşlardan biri şöyle dedi: ".... İnstagram'da ...... olduğu fotoğrafını paylaşmış." Ama bizim ufaklık orada değil, markete gitti, gülüştük...
İnstagram'da benim gördüğüm kadarıyla gel geç kısa biz Gazze gündemi dışında paylaşılan fotoğraflar genellikle mutluluk ve estetik -ki estetik izafidir- üzerine kurgulanmış. Arkadaşlarla bir yemek masasında, falanca yerde tatilde, filanca marka çantasıyla... İnsanlarda bir "mutluyum ve eksiksizim" havası mevcut, bu mevcudiyetin önemli hususu ise bunun yaşıyor olmanın kişiye yetmemesi, yaşadığını gerçek yahut sahte bir şekilde ifşa etme merakı, demek artık insan kendine yetmiyor!
Sevdiğim bir öğrenci arkadaşım, kendisi de İnstagram kullanıcısı, ancak kendine bir ölçü koymuş, bol yemekli, şık masaların fotoğraflarını paylaşmıyor, çok tutkun bir kullanıcı da değil ama onun da tutkunu olduğu bir şey var; dekorasyon. Kendisinden telefonunu aldım ve inceledim, özellikle İsveçli katılımcıların İnstagram hesabında bolca dekorasyon fotoğrafı var. Dekorasyon derken çoğunluğu IKEA gibi İsveç menşeili bir markanın ürünlerinin olduğu fotoğraflar, ama ne fotoğraflar, ne evler... Çiçekler, çimler, havuzlar, sarışın güzeller güzeli çocuklar ve onların çocuk odaları, birkaç katlı; en az 300 metrekare evler, kelimeler kifayetsiz; huzurun fotoğrafı! Acaba?
Özellikle soft renklerin seçildiği, insana dinginlik veren, baktıkça sizi rahatlatan, çocukların hep gülümsediği, şık ve temiz evler... Ev mahremdir insana, ev sığınaktır, koltuğu da mühimdir huzuru da... Bu fotoğraflarda da paylaşılan her ne kadar ideal yaşam ve huzur gibi görünse de paylaşılan bir şey yok pazarlanan çok şey var, bu fotoğraflar aynı zamanda tüketime yönelişi arttıran fotoğraflar. İnceleme amaçlı baktıktan sonra kendi bahçem ve evim bana inanın kötü ve eksik görünmeye başladı, çok daha safiyane bir gözle her gün bakanların halini siz düşünün!
"The Joneses" [2009], Türkçe'ye "Örnek Aile" olarak çevrilmiş, klasik bir ABD yapımı film. Filmin başında bir şey anlamıyoruz, ideal bir Amerikan ailesi portresi sunuluyor, büyük ve şık bir ev, yakışıklı baba, çekici bir anne, pırıl pırıl çocuklar... İlerleyen dakikalarda ise şunu öğreniyoruz: Aslında ortada bir aile yok, dört kişilik bu aile bir şirketin elemanları, aile rolü yapıyorlar, her dönem ayrı bir muhite taşınıyorlar, taşındıkları muhitteki aileler ile dost oluyorlar, onları pahalı mobilyalar, lüks arabalar, mücevherler almaları konusunda etkiliyorlar. Bu sayede çalıştıkları yerden alacakları maaş yükseliyor. Kim tüketimi en çok arttırırsa onun da şirketteki puanı artıyor.
Hayatın içerisinde dikkat etmedikçe fark etmiyoruz ama bir takım şeyler bize alenen dikte edilmese de farklı yöntemler ile sunuluyor, farkında olmaksızın onları ediniyoruz. Öyle sessizler ki fark etmiyoruz, ayak sesleri duyulmuyor ama farkında olmadan o hale bürünüyoruz.
Yanlış anlaşılmasın burada bir klişe kapitalizm eleştirisi yapmıyorum yahut İlluminati göndermeleri de, derdim tükettiren ve tüketenler değil derdim tükettirenlere rağmen tüketemeyenler... Paylaşılan fotoğraflardaki kadar mutlu olmayabilirsiniz, o kadar çok arkadaşınız olmayabilir, öyle şık bir eviniz olmayabilir, çocuğunuz olmayabilir, sizi çok seven bir eşe sahip olmayabilirsiniz, statünüz çok yüksek olmayabilir… gördükleriniz sizi üzebilir, onlara sahip olmadığınız için üzülebilir yahut sahte bir fotoğraf dünyası ile kendinizi kandırma pahasına orada mış gibi yapabilirsiniz, son tahlilde eksik olduğunuzu hissedebilirsiniz. Hissetmeyin, lüzumuz yok, niye mi?
Hz. Ömer bir gün, Efendimiz yanında ağlar, Rasulullah (SAV) niçin ağladığını sorunca: "Ya Rasulullah! Dünya kralları, Kisralar servet içinde yüzüyorlar. Senin ise altına sereceğin bir sergin bile yok.. yatağın hasır.. ve teninde yattığın zeminin izleri.. Allah Rasulü, şu cevabı verir:'İstemez misin ya Ömer, dünya onların, ahiret de bizim olsun!
İstemez misiniz dünya onların olsun, ahiret sizin? Dünyalık üzülmeye değecek şey değil, bunaldığın an olursa şifa başlıktaki o cümlede...
Vesile ile; 'üç hurma ile iftar eden' Rasulullah (SAV)'in ümmetinin bayramı mübarek olsun.
Cemile Bayraktar
Bir kahve daha içmek için yeni bir neden mi arıyordunuz? İşte kahvenin depresyondan hafıza problemlerine kadar hiç bilmediğimiz bazı faydaları.
Kahvenin faydaları gün geçtikçe ortaya çıkıyor. Önceleri sağlığa zararlı noktalarına odaklanılan kahve, zararlı bir tüketim alışkanlığından sağlığımız üzerinde birçok olumlu etkisi olan bir içeceğe dönüşmüş durumda. Araştırmalar gösteriyor ki her gün dozunda içilen kahvenin sağlığımız üzerinde oldukça yararlı etkileri var. İşte fincanımıza yeni bir kahve doldurmak için 5 neden daha..
Performansı artırıyor
Kahvenin son zamanlarda ortaya çıkan en popüler faydası spor yapmadan önce içildiği taktirde performansınıza katkıda bulunması. Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, koşuya çıkmadan önce kafein tüketen atletler tüketmeyenlere kıyasla daha geç yorulurken antrenmanları tekrar etmeye de psikolojik olarak daha hazır olmuşlar. Siz de spor yapmadan evvel bir fincan kahve içmeyi deneyip performansınız üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu gözlemleyebilirsiniz.
Performansı artırıyor
Kahvenin son zamanlarda ortaya çıkan en popüler faydası spor yapmadan önce içildiği taktirde performansınıza katkıda bulunması. Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, koşuya çıkmadan önce kafein tüketen atletler tüketmeyenlere kıyasla daha geç yorulurken antrenmanları tekrar etmeye de psikolojik olarak daha hazır olmuşlar. Siz de spor yapmadan evvel bir fincan kahve içmeyi deneyip performansınız üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu gözlemleyebilirsiniz.
Hafızaya yardımcı
Günde bir fincan kahveye eşdeğer kafein hapı içen kişiler, içmeyenlere göre çok daha iyi bir hatırlama sürecine sahip oluyor. Araştırmalar sonucunda, kısa süreli hafıza üzerinde olumlu etkisi bulunduğu görülen kahve belirli bir dozda alındığında günlük olayları daha kolay hatırlamaya yardımcı oluyor. Fakat doz aşımı durumunda faydadan çok zararının olduğunu belirtmekte fayda var.
Depresyon riskini azaltıyor
Amerikan Nöroloji Akademisi tarafından yapılan araştırmalar, kahve içenlerin içmeyenlere oranla daha az depresyon riski taşıdıklarını ortaya koyuyor. Nedeninin kafein maddesi içerisinde bulunan antioksidanlar olduğu düşünülüyor. Kavrulan kahve çekirdeklerinde bulunan antioksidan miktarının artması kahveyi en güçlü antioksidanlardan biri haline getiriyor.
Su kaybına engel oluyor
Kahvenin su kaybına neden olduğunu zannederken bunun tam aksine kahvenin su kadar büyük bir nemlendirme etkisi olduğu ortaya çıktı. Birmingham Üniversitesi araştırma görevlileri tarafından ortaya atılan bu sonuç, kahve hakkındaki önyargıların tamamıyla değişmesine neden oluyor.
Yağ eritici
Kahve, içerisinde bulunan kafein nedeni ile metabolizma hızını artırıyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Vücutta bulunan yağların hareket etmesini sağladığı için yağ kaybı üzerinde olumlu bir etki oluşturuyor. Üstelik bazı araştırmalara göre kafeinin, alkol alımından kaynaklanmayan karaciğer yağlanmasını önlemede önemli bir etkisi bulunuyor.
Günde bir fincan kahveye eşdeğer kafein hapı içen kişiler, içmeyenlere göre çok daha iyi bir hatırlama sürecine sahip oluyor. Araştırmalar sonucunda, kısa süreli hafıza üzerinde olumlu etkisi bulunduğu görülen kahve belirli bir dozda alındığında günlük olayları daha kolay hatırlamaya yardımcı oluyor. Fakat doz aşımı durumunda faydadan çok zararının olduğunu belirtmekte fayda var.
Depresyon riskini azaltıyor
Amerikan Nöroloji Akademisi tarafından yapılan araştırmalar, kahve içenlerin içmeyenlere oranla daha az depresyon riski taşıdıklarını ortaya koyuyor. Nedeninin kafein maddesi içerisinde bulunan antioksidanlar olduğu düşünülüyor. Kavrulan kahve çekirdeklerinde bulunan antioksidan miktarının artması kahveyi en güçlü antioksidanlardan biri haline getiriyor.
Su kaybına engel oluyor
Kahvenin su kaybına neden olduğunu zannederken bunun tam aksine kahvenin su kadar büyük bir nemlendirme etkisi olduğu ortaya çıktı. Birmingham Üniversitesi araştırma görevlileri tarafından ortaya atılan bu sonuç, kahve hakkındaki önyargıların tamamıyla değişmesine neden oluyor.
Yağ eritici
Kahve, içerisinde bulunan kafein nedeni ile metabolizma hızını artırıyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Vücutta bulunan yağların hareket etmesini sağladığı için yağ kaybı üzerinde olumlu bir etki oluşturuyor. Üstelik bazı araştırmalara göre kafeinin, alkol alımından kaynaklanmayan karaciğer yağlanmasını önlemede önemli bir etkisi bulunuyor.
5 ayda 36 kilo zayıflatan zayıflama çayı
Ayhan Ercan zayıflama çayı
Malzemeler:
* Mate* Biberiye* Bilye Kekik* Yeşilçay* Çoban Çökerten* Barut Ağacı kabuğu* Funda Yaprağı* Sinirli Ot* Cinnema ( Gymnema - Gurmar Otu )
Hazırlanışı: 1 su bardağı kaynar suya her birinden birer tutam atıp kaynatmadan 6-7 dakika demlendirin.
Bu çaydan günde 3 defa öğünlerden yarım saat önce için.
Malzemeler:
* Mate* Biberiye* Bilye Kekik* Yeşilçay* Çoban Çökerten* Barut Ağacı kabuğu* Funda Yaprağı* Sinirli Ot* Cinnema ( Gymnema - Gurmar Otu )
Hazırlanışı: 1 su bardağı kaynar suya her birinden birer tutam atıp kaynatmadan 6-7 dakika demlendirin.
Bu çaydan günde 3 defa öğünlerden yarım saat önce için.
28 Temmuz 2014 Pazartesi
27 Temmuz 2014 Pazar
Bayram tatilinde lezzetli yiyeceklerden mahrum kalmadan, sağlıklı beslenmenin yolları..

Ramazan ayı bitince psikolojik olarak kendimizi rahatlatmak ve ödüllendirmek için yeme alışkanlıklarımızda değişiklikler yapabiliyoruz. Bayramda aşırıya kaçmadan aynı zamanda isteklerimizi de karşılamak için küçük porsiyonlarla sık sık yememiz önemli. Çünkü Ramazan ayı boyunca yavaşlayan metabolizmayı eski haline getirmek az ama sık yiyerek ve egzersiz yaparak mümkün. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya bayram ziyaretlerinde ikram edilen yüksek kalorili yiyecekleri tüketirken dikkatli olmayı öneriyor. Yüksek kalorili yiyecekler şişmanlamayı kolaylaştırdığı için mümkün olduğunca uzak durulması gerekiyor. İşte Dr. Ayça Kaya'nın bayram tatilinde sağlıklı beslenmek için önerileri.
Öğünlerinizi planlayın
Gün içinde her ikrama "hayır" denilemeyeceği için önlemi baştan almakta fayda var. 1 kase yoğurt, beraberinde 1 mevsim meyvesi ve 3-4 bademle yapılan kahvaltı yeterli olur. Öğle yemeği için; etli, peynirli veya tavuklu bir salata ve bir bardak ayran içmek ideal. Öğleden sonraki ziyaretlerde ikram edilen yiyeceklerden 4 dilim baklava, 3 dilim börek, 2 dilim kek yerine; mümkünse 1 porsiyon sütlü tatlı, 1 dilim börek ve 1 ince dilim kek tercih edilebilir. Bu tüketilen tatlı miktarlarının günde iki porsiyonu geçmemesine özen gösterilmeli. Gün içinde tüketilen ikramlardan sonra akşam yemeğini az yenmeli. 5-6 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze yemeği ile 1 kase cacık ve 1 porsiyon meyve tüketmek yeterli.
Ölçüsüz beslenmek kronik hastalığı olanlar için büyük risk!
Fazla yağlı, şekerli ve unlu tatlılardan, kızartmalardan uzak durmakta fayda var. Enerji değeri çok yüksek olan bu yiyeceklerden bir gün içinde birkaç porsiyon tüketildiği takdirde bel çevresi genişlemesi kaçınılmaz. Bel çevresi genişlemesi başta insülin direnci, karaciğer yağlanması, tansiyon yükselmesi gibi metabolik hastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu besinler kolestrolün ani yükselme riskini arttırıyor. Ailesinde hipertansiyon, diyabet, yüksek kolestrol ve kalp-damar hastalıkları olanların ve yaşlıların dikkatli olması önemli.
Mide rahatsızlıklarının önüne geçin
Bayram ziyaretlerinde ve tatil süresince hızlı ve fazla tüketim gaz, hazımsızlık, mide bulantısı ve mide-bağırsak hastalıklarına yol açabilir. Her şeyi tüketmek yerine ikramlardan tadımlık almak bu tip mide rahatsızlıklarını engelleyebilir. Aynı zamanda sıvı tüketimini arttırarak mide problemlerinin önüne geçilebilir. Günlük sıvı alımının 2,5 lt civarında olmasına dikkat edin.
Egzersize zaman ayırın
Bayramı fırsat bilip günlük aktiviteleri de arttırmak gerekiyor. Her gün yarım saatlik tempolu yürüyüş, metabolizmayı harekete geçiriyor
Öğünlerinizi planlayın
Gün içinde her ikrama "hayır" denilemeyeceği için önlemi baştan almakta fayda var. 1 kase yoğurt, beraberinde 1 mevsim meyvesi ve 3-4 bademle yapılan kahvaltı yeterli olur. Öğle yemeği için; etli, peynirli veya tavuklu bir salata ve bir bardak ayran içmek ideal. Öğleden sonraki ziyaretlerde ikram edilen yiyeceklerden 4 dilim baklava, 3 dilim börek, 2 dilim kek yerine; mümkünse 1 porsiyon sütlü tatlı, 1 dilim börek ve 1 ince dilim kek tercih edilebilir. Bu tüketilen tatlı miktarlarının günde iki porsiyonu geçmemesine özen gösterilmeli. Gün içinde tüketilen ikramlardan sonra akşam yemeğini az yenmeli. 5-6 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze yemeği ile 1 kase cacık ve 1 porsiyon meyve tüketmek yeterli.
Ölçüsüz beslenmek kronik hastalığı olanlar için büyük risk!
Fazla yağlı, şekerli ve unlu tatlılardan, kızartmalardan uzak durmakta fayda var. Enerji değeri çok yüksek olan bu yiyeceklerden bir gün içinde birkaç porsiyon tüketildiği takdirde bel çevresi genişlemesi kaçınılmaz. Bel çevresi genişlemesi başta insülin direnci, karaciğer yağlanması, tansiyon yükselmesi gibi metabolik hastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu besinler kolestrolün ani yükselme riskini arttırıyor. Ailesinde hipertansiyon, diyabet, yüksek kolestrol ve kalp-damar hastalıkları olanların ve yaşlıların dikkatli olması önemli.
Mide rahatsızlıklarının önüne geçin
Bayram ziyaretlerinde ve tatil süresince hızlı ve fazla tüketim gaz, hazımsızlık, mide bulantısı ve mide-bağırsak hastalıklarına yol açabilir. Her şeyi tüketmek yerine ikramlardan tadımlık almak bu tip mide rahatsızlıklarını engelleyebilir. Aynı zamanda sıvı tüketimini arttırarak mide problemlerinin önüne geçilebilir. Günlük sıvı alımının 2,5 lt civarında olmasına dikkat edin.
Egzersize zaman ayırın
Bayramı fırsat bilip günlük aktiviteleri de arttırmak gerekiyor. Her gün yarım saatlik tempolu yürüyüş, metabolizmayı harekete geçiriyor
Mısır’ın içinde neler Var nelere iyi gelir ?
Mısır tanesinin 100 gramı; 86 kcal enerji verir, 19 g karbonhidrat, 2 g yağ, 3 g protein ve 76 g su içerir.
• Mısır antioksidan aktiviteye sahiptir. Bu özeliği ile kansere ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur.
• Tiamin (B1 vitamini), folat, diyet posası, C vitamini, fosfor, manganez ve pantotenik asit (B5) içerir.
• Özellikle içeriğindeki zengin folat ve posa nedeniyle kalp hastalıklarına karşı koruma sağlar. Folat ayrıca doğumsal defektlere karşı koruma açısından da son derece önemlidir.
• Akciğer kanseri gelişim riskini önemli düzeyde azaltan turuncumsu kırmızı karotenoid olan beta-kriptoksantinden yönünden zengindir.
• Tiamin için çok iyi bir kaynak olan mısır bu sayede hafızanın güçlenmesine yardımcıdır.
• Ayrıca yapısındaki pantotonik asit ile strese karşı vücudun savunmasını sağlar.
"EY ÖMER BUGÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN"
Hazreti Ömer (ra) hem halife hem de devlet yöneticisi idi. Peygamberimizin,(a.s.m)“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.” hadisini devamlı hatırında tutardı. Bu maksatla, her günün akşamında kendi kendine, “Ey Ömer, bugün Allah için ne yaptın?” diye sorardı?
Ölümü her gün kendisine hatırlatacak birini vazifelendirmişti. Saçına beyaz kıllar düştükten sonra, vazifelendirdiği bu zata, “Artık sana ihtiyaç kalmadı.” diyerek vazifesine son verdi.
Fırat Nehri kenarında bir koyun kaybolsa, onun hesabını dahi Allah’ın kendinden soracağına inanıyordu.
Hz. Ömer (r.a.), bir savaş sonrası ganimetleri taksim etmişti. Herkese bir parça kumaş düşmüştü. Fakat bu kumaş tek başına bir işe yaramıyordu.
Oğlu Abdullah, babasına:
“Bu kumaş tek başına ne benim, ne de senin işine yaramıyor. Ben hakkımı sana vereyim de, kendine güzel bir elbise yaptır.” demişti.
Hz. Ömer de oğlunun hediyesini kabul ederek bir elbise yaptırmıştı.
Birkaç gün sonra, üzerinde bu elbise olduğu halde bir konuşma yapmak için minbere çıkmıştı.
“Ey müminler! Beni dinleyin ve bana uyun.” der. arka saflarda biri itiraz eder.
“Ey müminlerin emiri! Seni dinlemiyorum ve sana itaat da etmiyorum! Çünkü sen, Allah ve Resul’ünün yolundan gitmiyorsun!” dedi.
Halife bu büyük iddia karşısında sarsıldı:
“Neden?” diye sordu.
O zat sebebini şöyle izah etti:
“Ganimet taksiminde, bizlerden hiçbirine elbise diktirecek kadar bir kumaş düşmediği halde, görüyorum ki, sen o kumaştan fazla almış, bir elbise yaptırmışsın!”
Hz. Ömer, hesabını veremeyeceği bir iddiayla karşılaşmayı bekliyordu. Bunu duyunca rahatlamıştı. Cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a (r.a.) işaret etti. Hz. Abdullah da kalkıp durumu izah etti. Payına düşen kumaşı babasına verdiğini söyledi.
Halk sevinçliydi. Gözler ikazda bulunan zata yönelmişti. O zat ayağa kalktı ve:
“Şimdi konuş, ey müminlerin emiri! Şimdi dinliyor ve sana itaat ediyorum.”dedi.
Bunun üzerine ellerini Rabb’ine açan adalet kutbu Halife Ömer şöyle dua etti:
“Ey Rabb’im! Sana sonsuz hamd ediyorum ki, beni, yapacağım hatalardan dolayı ikaz edecek bir ümmete halife etmişsin.”
Hz. Ömer, hilafeti zamanında sık sık Medine sokaklarında dolaşır, halkın durumunu kontrol eder, ihtiyaç sahiplerini tespite çalışırdı. Bir gece dolaşırken bir evden çocuk ağlamaları işitti. Hz. Ömer, çocukların niçin ağladığını sordu. Kadın, iki günden beri aç olduklarını, bundan dolayı ağladıklarını, onları avutup uyutmak için boş tencereyi karıştırıp durduğunu söyledi. Hz. Ömer bu cevap üzerine irkildi.
“Biraz bekle, ben hemen geliyorum.” dedi.
Hemen koşup bir miktar un ve yağ sırtladı. Hizmetçisi de yanındaydı. Torbayı taşımak için ısrar ettiyse de, Hz. Ömer:
“Kıyamet günü benim yükümü de taşıyacak mısın?” diyerek onun isteğini reddetti.
Hz. Ömer bir defasında birinin dilendiğini gördü. Yanına yaklaştı. Bu bir gayrimüslimdi. Niçin dilendiğini sordu. İhtiyar, cizye verdiğini, bu sebeple fakir düştüğünü, cizye verecek durumda olmadığını söyledi.
Adalet güneşi Hz. Ömer, onu yanına aldı, hazineden kendisine maaş bağladı. Sonra da şöyle dedi:
“Genç iken bunları çalıştırıp, yaşlandıkları zaman da sokağa atamayız.”
İşte Salahatta bu, maharette bu, idare de budur… Devletine, milletine hayırlı iş ve hizmette bulunmak isteyenler, bu anlayışla halkın karşısına çıksın, ben de bir hizmetkarım, efkarını beyan etsin.
Alıntılar:
1-Münazarat, y.a.neşr. s. 56
26 Temmuz 2014 Cumartesi
Bakıcısı TV olan çocuklar
Babasından bulamadığı ilgiyi, annesinden bulamadığı sıcaklığı televizyonda arayan çocuklardan bahsediyorum size! Hani şu sözde üzerine titrediğimiz, büyüyünce “niye böyle oldu?” dediğimiz çocuklarımızdan… Bakıcısı TV olan, evdeki yabancıya emanet ettiğimiz çocuklarımızdan…
SEFER DARICI
Ramazan Ayımız Mubarek Olsun, Güzelliklerle ve Hayırlarla Dolup Taşsın
Gecenin karanlığı yavaş yavaş kuyunun dibinden yukarıya doğru yükselmeye başladı. Her yükseliş basamağında ışık zerreleri etrafa biraz daha yayılıyordu ve Gözün önünü görebileceği kadar bir mesafedeyken Ezan sesi dünya kuyusunun duvarlarında yankılandı. Her bir uyuyanın kulağını Allahu Ekber sesi doldurdu. Kimi kulak hemen kendi kuyusundan dışarı attı kendini aydınlığa. Kuyusunun suyuyla abdestini alıp sesin geldiği yöne doğru yöneldi. Kimi kulak etrafta bulduğu çamuru ve pisliği kulaklarına tıkayarak kuyunun en derinlerine doğru sesi duymamak için saklandı...
Doğudan yükselen her Güneş yeni bir günün habercisidir. O gün geçmiş ve gelecek günlerden farklı olduğu gibi doğan Güneş te ışığıyla, ısısıyla, verdiği enerjisiyle ve sebep olduğu olaylarla geçmişte doğmuş ve gelecekte doğacak bütün Güneşlerden farklıdır. Sabah gözlerini açan bir kişi önce bu ışığı algılar. Onun için de gözlerine dolan bu ışık yeni ve farklıdır. Bu yeni günde pencereyi açıp ciğerlerine derin derin soluduğu hava da diğer günlere göre farklıdır. Yüzünü yıkadığı ve tenine değen her su damlası da farklıdır. Aynada baktığı sureti görünüşte aynı gibidir ama hücrelerine ve dokularına bakıldığında bir gün daha yaşlanmış veya yenilenmiş, farklılaşmıştır.
Her bir cisim, eşya, bitki, hayvan, taş, toprak, hava, su, dağlar, denizler, çöller, okyanuslar, kıtalar, dünya, ay, Güneş, Gezegenler, Yıldızlar...tek tek en küçük zerreden, atomdan tutun da en büyük yıldızlara kadar her şey ama her şey tektir, birdir, benzeri yoktur. Benzersiz ve tek olarak yaratılan bütün bu eserler, mahlukatlar, varlıklar, bütün mevcudat, kendilerini BİR ve TEK, EŞİ ve BENZERİ olmayan bir YARATICININ yarattığına tek tek şehadet ederler. Hem de zerreleri adedince...
Onun içindir ki su akarken, yağmur yağarken, karlar lapa lapa düşerken, rüzgar eserken, ağaçlar fısıldaşırken, çiçekler açarken, Güller kokarken, Bübüller öterken, taşlar yuvarlanırken, dalgalar kıyılara vururken, güneşle ay gökyüzünde koştururken, yıldızlar yanıp yanıp sönerken, Ezanlar okunurken, Namazlar kılınırken, Rukular ve Secdeler yapılırken, Dualar edilirken, Zikirler çekilirken "La ilahe illallah!" nidaları bütün alemi doldurur. Gönülden ve Kalbden her "La ilahe illallah!" dendiğinde bütün Alem "Muhammedun Resûlullâh!" der, her "Muhammedun resûlullâh!" dendiğinde bütün Alem "La ilahe illallah!" der.
Öyleyse Müslüman olmanın ilk şartı olan bu ilahi kelimeyi zikrederken dilimiz bütün hücrelerimizin sesi olup söylemeli ve söylerken de en değerli varlık yani İnsan olarak Alemdeki zikir halkasının merkezinde olduğumuzun bilincinde Aşkla ve Şevkle tekrar tekrar zikretmeliyiz.
...Alacakaranlıkta adımlarını sıklaştıran adam küçük su birikintilerine basmamak için gayret gösteriyor bir an önce sesin geldiği yere yetişmek için Can atıyordu. Türkiye'ye daha önce de gelmişti, bu sesi çok kereler duymuştu ama bugün çok etkilenmişti. Yatağından hızlıca kalkıp üzerine alelacele bir şeyler giyip fırlamıştı. Sesin geldiği yere geldiğinde "La ilahe illallah!" sesini duydu ve ses kesildi. Hemen içeri girdi ve bir adamla karşılaştı. Kafasını sallayarak selam verdi ve gülümsedi, çat pat Türkçesiyle sesin nerden geldiğini sordu. Adam şaşkın şaşkın baktı ve Ezan sesini sorduğunu anladı. Anlattı, anlattı, anlattı...
Ve o ilahi kelimeyi söyleyip Alem-i İslam'ın kapısından girdi.
Artık bir sene sonra aynı yerde Ezanı okuyan -hem de tam telaffuzla- kendisiydi...
Ramazan Ayımız Mubarek Olsun, Güzelliklerle ve Hayırlarla Dolup Taşsın...
Yusuf Kenan
Doğudan yükselen her Güneş yeni bir günün habercisidir. O gün geçmiş ve gelecek günlerden farklı olduğu gibi doğan Güneş te ışığıyla, ısısıyla, verdiği enerjisiyle ve sebep olduğu olaylarla geçmişte doğmuş ve gelecekte doğacak bütün Güneşlerden farklıdır. Sabah gözlerini açan bir kişi önce bu ışığı algılar. Onun için de gözlerine dolan bu ışık yeni ve farklıdır. Bu yeni günde pencereyi açıp ciğerlerine derin derin soluduğu hava da diğer günlere göre farklıdır. Yüzünü yıkadığı ve tenine değen her su damlası da farklıdır. Aynada baktığı sureti görünüşte aynı gibidir ama hücrelerine ve dokularına bakıldığında bir gün daha yaşlanmış veya yenilenmiş, farklılaşmıştır.
Her bir cisim, eşya, bitki, hayvan, taş, toprak, hava, su, dağlar, denizler, çöller, okyanuslar, kıtalar, dünya, ay, Güneş, Gezegenler, Yıldızlar...tek tek en küçük zerreden, atomdan tutun da en büyük yıldızlara kadar her şey ama her şey tektir, birdir, benzeri yoktur. Benzersiz ve tek olarak yaratılan bütün bu eserler, mahlukatlar, varlıklar, bütün mevcudat, kendilerini BİR ve TEK, EŞİ ve BENZERİ olmayan bir YARATICININ yarattığına tek tek şehadet ederler. Hem de zerreleri adedince...
Onun içindir ki su akarken, yağmur yağarken, karlar lapa lapa düşerken, rüzgar eserken, ağaçlar fısıldaşırken, çiçekler açarken, Güller kokarken, Bübüller öterken, taşlar yuvarlanırken, dalgalar kıyılara vururken, güneşle ay gökyüzünde koştururken, yıldızlar yanıp yanıp sönerken, Ezanlar okunurken, Namazlar kılınırken, Rukular ve Secdeler yapılırken, Dualar edilirken, Zikirler çekilirken "La ilahe illallah!" nidaları bütün alemi doldurur. Gönülden ve Kalbden her "La ilahe illallah!" dendiğinde bütün Alem "Muhammedun Resûlullâh!" der, her "Muhammedun resûlullâh!" dendiğinde bütün Alem "La ilahe illallah!" der.
Öyleyse Müslüman olmanın ilk şartı olan bu ilahi kelimeyi zikrederken dilimiz bütün hücrelerimizin sesi olup söylemeli ve söylerken de en değerli varlık yani İnsan olarak Alemdeki zikir halkasının merkezinde olduğumuzun bilincinde Aşkla ve Şevkle tekrar tekrar zikretmeliyiz.
...Alacakaranlıkta adımlarını sıklaştıran adam küçük su birikintilerine basmamak için gayret gösteriyor bir an önce sesin geldiği yere yetişmek için Can atıyordu. Türkiye'ye daha önce de gelmişti, bu sesi çok kereler duymuştu ama bugün çok etkilenmişti. Yatağından hızlıca kalkıp üzerine alelacele bir şeyler giyip fırlamıştı. Sesin geldiği yere geldiğinde "La ilahe illallah!" sesini duydu ve ses kesildi. Hemen içeri girdi ve bir adamla karşılaştı. Kafasını sallayarak selam verdi ve gülümsedi, çat pat Türkçesiyle sesin nerden geldiğini sordu. Adam şaşkın şaşkın baktı ve Ezan sesini sorduğunu anladı. Anlattı, anlattı, anlattı...
Ve o ilahi kelimeyi söyleyip Alem-i İslam'ın kapısından girdi.
Artık bir sene sonra aynı yerde Ezanı okuyan -hem de tam telaffuzla- kendisiydi...
Ramazan Ayımız Mubarek Olsun, Güzelliklerle ve Hayırlarla Dolup Taşsın...
Yusuf Kenan
ÜNİVERSİTEYİ YENİ KAZANANLAR İÇİN TAVSİYELER :))
1.Hemen klasik gitar çalmayı öğrenin, sonra okul bahçesinde çalıp karizma yaparsınız.
2."Okulu bitir işin hazır" diyen amcalara, dayılara güvenmeyin ..
3.Önce bi hazırlığı geçin ondan sonra facebook okul bilgilerinizi güncelleyin.
4.Üniversitede kızlar teklif ediyor sözünü unutun.
5.Okurken bu bölümü bitirip başka meslek yaparım demeyin adam gibi bölümünüzü okuyun:)
6.Şimdiden makarna ve yumurta yemeyi birakın nasıl olsa bol bol yiyeceksiniz.
7.Vizeler önemli değil önemli olan finaller diyen büyükleriniz olacaktır.Kanmayın.
8.Not tutan adamları gözünüze kestirin sınavlara 3 hafta kala hallerini hatırlarını sorun
9.Dağ, bayır, mağara kulüplerine bir hevesle yazılıp sonradan uğramamazlık yapmayın.
10.Fotokopici ve kantinciyle kanka olun.
11.Çan eğrisi varsa notlarınızda fazla sivrilmeyin aksi halde sizi törpülemek isteyenler olacaktır.
12.Sınavlara çalışırken, "bi saat uyuyup uyanıcam abi" diye kendinizi kandırmayın.
13.İlk sene alttan ders bırakmayın cığ olup büyüyo her sene sonra.
14.Winston box...öğrenci sigarasıdır...ortaya paket maket koyiymm demeyin. anında biter. bilin bunu
15.Daha ilk geceden bütün okulu facebook arkadaş listenize eklemeyin. hayvanlığın lüzmu yok.
16.Lisede yasaktı diye saçınızı sakalınızı fütursuzca uzatıp dağ adamına dönmeyin:)
KİŞİSEL GELİŞİMİN EVRENSEL İLKELERİ
1. Hedef
“Neyi Düşünürseniz , O Olursunuz”
“Yeryüzünde yürüyen herkese bir görev ve bir hedef verilmiştir. Başarıya ulaşan kişiler. Görevlerinin ne olduğunu anlamalarını sağlayan fırsatları yakalayabilenlerdir.”
2. Geçmiş
“Geçmişi Affedin”
“İleriye doğru giden yolu bulabilmek için , önce , geçmişinizi affetmeniz gerekir.
3.Karakter
“Sağlam Bir Karakter Geliştirin”
“İmparatorluğunuzu kurmadan önce , karakterinizi inşa edin.”
4. Vizyon
“Güçlü Bir Vizyonunuz Olsun”
“Hayallerinize odaklanın, engellere değil.”
5.Sebat
“Sebat Edin ve Sabırlı Olmayı Bilin”
“Başarıya giden yol , onu seçtğiniz yerde ve o anda başlar. O yolda kalın.”
6.İletişim
“İnsanlarla İyi İlişkiler Kurun”
“Başarıya giden yol , yalnız yürümek isteyenleri reddeder.”
7.Cesaret
“Cesur olun”
“Cesaret, hayallerinizin ışığını diri tutan en önemli etkendir.”
8. Etkileşim
“Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır”
“Akıllı insanlarla yolculuk ederseniz, akıllı; sıradan insanlarla arkadaş olursanız , sıradan olursunuz.”
9. Örnek Olmak
“Başkalarına Örnek Olun”
“Uzun ömürlü dostlukları yanınıza çekmenin en güvenli yolu, onlara iyi bir örnek olmaktan geçer”
10. Perpektif
“Doğru Bir Bakış Açısına Sahip Olun”
“Sadece içinde bulunduğunuz anda değil, gelecekte de size yararlı olacak şeyleri görmelisiniz”
25 Temmuz 2014 Cuma
Telefon Yine Çalıyor, Ben Fıttırıyorum!
Sürekli nerdeyim diye meraklanıyor.
Her dakika telefon açıyor. Bıktırıyor bu kadının merakı ve kıskançlıkları beni.
Hhhhh...Yine telefon daha evden yeni çıktım, ne diye ararsın?
Nerdesin? Nerde olacağım, işteyim. Az önce işe sen göndermedin mi beni?
Daha sonra bir mesaj: .”telefonun meşguldü, kimle konuşuyorsun?.”
Kimle konuşacağım, işteyim! Tabiki müşterilerimle.
Sonra yine telefon çalıyor, toplantıdayım açmıyorum, açamıyorum bu sefer telefonu.
Ardından mesaj: ”İşin benden daha önemliyse rahatsız etmeyim seni!”
Ben burda oyun mu oynuyorum, evimizin rızkını kazanmak için uğraşıyorum, bi anlasan.
Otobüsteyim yine telefon, kalabalıktan rahat konuşamıyorum, ses gitmiyor kapatıyorum telefonu.
Ardından bir mesaj: ”kadın sesleri geliyordu, kimdi o kadınlar?”
Nerden tanıyabilirim ben o kadınları, onlarca kadın var otobüste!
Öğle paydosunda telefon çalmazsa olur mu?
Yemeğini yedin mi? Tamam anneciğim yemeği mi yedim! Aramasan yemiyecektim!
Ardından mesaj gelmese olur mu? “Sen hiç romantik mesajlar atmıyorsun.
Romantik mesajları hep ben yolluyorum. Beni eskisi kadar sevmiyor musun?”
Allah aşkına fırsat veriyor musun?
Telefon çalıyor tuvaletteyim haliyle meşgulüm, etraftakiler rahatsız olmasın diye telefonu meşgule atıyorum.
Ardından tabiki mesaj: ” ben suratına telefon kapatılacak birimiyim? İşin varsa sessize alsaydın telefonu” haa birde kızgın yüz var mesajda.
Ne var bunda sessize almamışımda, meşgule atıvermişim. Onu yapmak daha kolay gelmiş. Meşguldüm, meşgul!
Yemin ederim bu telefonu çıkaranlara her telefonum çaldığında lanet okuyorum.
Bıktım, bıktım. Her dakika başı aranmaz ki insan.
Bırak çalışayım, kafamı toparlayım işlerimi daha iyi yapayım.
Kaç sefer söylüyorum bu huyundan vazgeçmiyor.
İnsan kocasını aramaz mı? Tabiki arar, ama her dakika değil, kocasının çalıştığını düşünür.
Yanındaki kimdi? Yemeğini yedin mi? Beni eskisi kadar sevmiyor musun? Bunlar da ne Yarabbim.
Telefonda konuşulacak şeyler mi bunlar?
Hele çalışırken!
Kavga telefonda yapılır mı? Bir sorunun, problemin varsa eve gelince konuşalım, yüz yüze.
Telefonda trip atmakta neyin nesi? Yarabbim yardım et.
Yine telefon. İş yerinde lazım olmasa taşımıyacağım şu telefonu yanımda!
GÜLŞAH D
Her dakika telefon açıyor. Bıktırıyor bu kadının merakı ve kıskançlıkları beni.
Hhhhh...Yine telefon daha evden yeni çıktım, ne diye ararsın?
Nerdesin? Nerde olacağım, işteyim. Az önce işe sen göndermedin mi beni?
Daha sonra bir mesaj: .”telefonun meşguldü, kimle konuşuyorsun?.”
Kimle konuşacağım, işteyim! Tabiki müşterilerimle.
Sonra yine telefon çalıyor, toplantıdayım açmıyorum, açamıyorum bu sefer telefonu.
Ardından mesaj: ”İşin benden daha önemliyse rahatsız etmeyim seni!”
Ben burda oyun mu oynuyorum, evimizin rızkını kazanmak için uğraşıyorum, bi anlasan.
Otobüsteyim yine telefon, kalabalıktan rahat konuşamıyorum, ses gitmiyor kapatıyorum telefonu.
Ardından bir mesaj: ”kadın sesleri geliyordu, kimdi o kadınlar?”
Nerden tanıyabilirim ben o kadınları, onlarca kadın var otobüste!
Öğle paydosunda telefon çalmazsa olur mu?
Yemeğini yedin mi? Tamam anneciğim yemeği mi yedim! Aramasan yemiyecektim!
Ardından mesaj gelmese olur mu? “Sen hiç romantik mesajlar atmıyorsun.
Romantik mesajları hep ben yolluyorum. Beni eskisi kadar sevmiyor musun?”
Allah aşkına fırsat veriyor musun?
Telefon çalıyor tuvaletteyim haliyle meşgulüm, etraftakiler rahatsız olmasın diye telefonu meşgule atıyorum.
Ardından tabiki mesaj: ” ben suratına telefon kapatılacak birimiyim? İşin varsa sessize alsaydın telefonu” haa birde kızgın yüz var mesajda.
Ne var bunda sessize almamışımda, meşgule atıvermişim. Onu yapmak daha kolay gelmiş. Meşguldüm, meşgul!
Yemin ederim bu telefonu çıkaranlara her telefonum çaldığında lanet okuyorum.
Bıktım, bıktım. Her dakika başı aranmaz ki insan.
Bırak çalışayım, kafamı toparlayım işlerimi daha iyi yapayım.
Kaç sefer söylüyorum bu huyundan vazgeçmiyor.
İnsan kocasını aramaz mı? Tabiki arar, ama her dakika değil, kocasının çalıştığını düşünür.
Yanındaki kimdi? Yemeğini yedin mi? Beni eskisi kadar sevmiyor musun? Bunlar da ne Yarabbim.
Telefonda konuşulacak şeyler mi bunlar?
Hele çalışırken!
Kavga telefonda yapılır mı? Bir sorunun, problemin varsa eve gelince konuşalım, yüz yüze.
Telefonda trip atmakta neyin nesi? Yarabbim yardım et.
Yine telefon. İş yerinde lazım olmasa taşımıyacağım şu telefonu yanımda!
GÜLŞAH D
Gelin Beyân Sultanı’nın ‘kırk hadis’ini öğrenelim
Eğer insan zulmetten kurtulmayı ve huzur bulmayı istiyorsa O’nun (aleyhissalatu vesselam) sözlerine sarılmalı.
Eğer bunalımlarını sona erdirmek istiyorsa O’nun (aleyhissalatu vesselam)telkinleriyle teselli bulmalı.
Eğer dünyayı katlanılabilir, ahireti de kazanılabilir bir yurt yapmayı arzu ediyorsaO’nun (aleyhissalatu vesselam) öğrettikleriyle davranışlarına yön vermeli.
Şu sıkıntılı zamanlarda, problemlerin üstümüze üstümüze geldiği hafakanlı anlarda, Kâinatın Rahmet ve Sevgi Peygamberi’nin (aleyhissalatu vesselam), cennetleri yaşatan öğütlerini uygulamaya çalışalım.
Peygamber Efendimiz, hadislerinden kırk tanesini öğrenip, onlarla amel ederek, insanları hakka çağıran kullarına pek çok mükaafat verileceğini buyurur.
Rivayetlere göre kırk hadisi öğrenenin, ahirette Efendimiz’in şefaatine nail olacağı, cennetin istediği kapısından girmeye hak kazanacağı ve alim ve fakihlerle haşrolunacağı vaad edilir.
Âfetü’l ilmi en-nisyânü. İlmin âfeti unutkanlıktır.
Et-tebessümü sadakatün. Tebessüm etmek sadakadır.
Et-tuhûru şatru’l îman. Temizlik imanın yarısıdır.
A’kilhâ ve tevekkel. (Deveyi) Bağla ve tevekkül et.
Sûmû tesıhhû. Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz.
Es-salâtü imâdü’d-dîn. Namaz dinin direğidir.
Talebü'l helâli cihâdün. Helal peşinde koşmak cihattır.
Ed-dêllü alel-hayri kefâilihi. Hayra vesile olan yapan gibidir.
El-kelimetü't-tayyibetü sadakatün. Güzel söz sadakadır.
El-cennetü tahte zılâli's-süyûf. Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
El-mecâlisü bi'l-emaneti. Meclislerdeki sözler emanettir.
El-cennetü dâr-ül eshıya. Cennet cömertler yurdudur.
Es-savmü nısfu’s sabr. Oruç sabrın yarısıdır.
Es-sabru nısfu’l iman. Sabır imanın yarısıdır.
Es-sabru ınde sadmeti’l ûlâ. Sabır, ilk şok anında gösterilir.
Es-sabru miftahü’l-ferec. Sabır felahın anahtarıdır.
Efdalü ibadeti edvemühâ. İbadetin efdali devamlı olandır.
El-Kur'ânü hüve'd-devâ. Kur'an, sırf devâdır.
Men samete necâ. Dilini tutan kurtuldu.
Re'sü'l-hikmeti mehâfetullah. Hikmetin başı, Allah korkusudur.
El-ıdetü atıyyetün. Vaad edilen verilmelidir.
Ed-duâü silahu'l mü'min. Dua mü'minin silahıdır.
İsmah yüsmah lek. Müsamaha et ki sen de göresin.
Es-salâtü nûr'ul-mü'min. Namaz mü'minin nûrudur.
En-nedemü tevbetün. Pişmanlık tövbedir.
El-mescidü beytü külli takıyyin. Mescid, takva sahiplerinin evidir.
Ed-dînü en-nasîhatü. Din nasihattir.
Ed-duâü hüve'l ibadetü. Dua ibadettir.
El-cümuatü haccü'l-mesakîn. Cuma fakirlerin haccıdır.
Hüsnü's-suâli nısfu'l-ilm. Güzel soru, ilmin yarısıdır.
Es-selâmü kable'l kelâm. Önce selam sonra kelam.
İzâ gadıbte fe'sküt. Öfkelendiğinde sus.
Kesretü'd-dahiki tümîtü'l kalb. Çok gülmek kalbi öldürür.
Es-savmü cünnetün. Oruç kalkandır.
Es-subhatü temneu'r-rızk. Sabah uykusu, rızka engeldir.
El-hamrü ümmü'l-habâis. İçki kötülüklerin anasıdır.
Zina'l-uyûni en-nazar. Gözlerin zinası bakmaktır.
El kanâatü mâlün lâ yenfed. Kanaat bitmez bir sermayedir.
El-hayâü mine'l îman. Hayâ, imandandır.
El-mer'ü alâ dîni halîlihî. Kişi, arkadaşının dini üzeredir.
Eğer bunalımlarını sona erdirmek istiyorsa O’nun (aleyhissalatu vesselam)telkinleriyle teselli bulmalı.
Eğer dünyayı katlanılabilir, ahireti de kazanılabilir bir yurt yapmayı arzu ediyorsaO’nun (aleyhissalatu vesselam) öğrettikleriyle davranışlarına yön vermeli.
Şu sıkıntılı zamanlarda, problemlerin üstümüze üstümüze geldiği hafakanlı anlarda, Kâinatın Rahmet ve Sevgi Peygamberi’nin (aleyhissalatu vesselam), cennetleri yaşatan öğütlerini uygulamaya çalışalım.
Peygamber Efendimiz, hadislerinden kırk tanesini öğrenip, onlarla amel ederek, insanları hakka çağıran kullarına pek çok mükaafat verileceğini buyurur.
Rivayetlere göre kırk hadisi öğrenenin, ahirette Efendimiz’in şefaatine nail olacağı, cennetin istediği kapısından girmeye hak kazanacağı ve alim ve fakihlerle haşrolunacağı vaad edilir.
Âfetü’l ilmi en-nisyânü. İlmin âfeti unutkanlıktır.
Et-tebessümü sadakatün. Tebessüm etmek sadakadır.
Et-tuhûru şatru’l îman. Temizlik imanın yarısıdır.
A’kilhâ ve tevekkel. (Deveyi) Bağla ve tevekkül et.
Sûmû tesıhhû. Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz.
Es-salâtü imâdü’d-dîn. Namaz dinin direğidir.
Talebü'l helâli cihâdün. Helal peşinde koşmak cihattır.
Ed-dêllü alel-hayri kefâilihi. Hayra vesile olan yapan gibidir.
El-kelimetü't-tayyibetü sadakatün. Güzel söz sadakadır.
El-cennetü tahte zılâli's-süyûf. Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
El-mecâlisü bi'l-emaneti. Meclislerdeki sözler emanettir.
El-cennetü dâr-ül eshıya. Cennet cömertler yurdudur.
Es-savmü nısfu’s sabr. Oruç sabrın yarısıdır.
Es-sabru nısfu’l iman. Sabır imanın yarısıdır.
Es-sabru ınde sadmeti’l ûlâ. Sabır, ilk şok anında gösterilir.
Es-sabru miftahü’l-ferec. Sabır felahın anahtarıdır.
Efdalü ibadeti edvemühâ. İbadetin efdali devamlı olandır.
El-Kur'ânü hüve'd-devâ. Kur'an, sırf devâdır.
Men samete necâ. Dilini tutan kurtuldu.
Re'sü'l-hikmeti mehâfetullah. Hikmetin başı, Allah korkusudur.
El-ıdetü atıyyetün. Vaad edilen verilmelidir.
Ed-duâü silahu'l mü'min. Dua mü'minin silahıdır.
İsmah yüsmah lek. Müsamaha et ki sen de göresin.
Es-salâtü nûr'ul-mü'min. Namaz mü'minin nûrudur.
En-nedemü tevbetün. Pişmanlık tövbedir.
El-mescidü beytü külli takıyyin. Mescid, takva sahiplerinin evidir.
Ed-dînü en-nasîhatü. Din nasihattir.
Ed-duâü hüve'l ibadetü. Dua ibadettir.
El-cümuatü haccü'l-mesakîn. Cuma fakirlerin haccıdır.
Hüsnü's-suâli nısfu'l-ilm. Güzel soru, ilmin yarısıdır.
Es-selâmü kable'l kelâm. Önce selam sonra kelam.
İzâ gadıbte fe'sküt. Öfkelendiğinde sus.
Kesretü'd-dahiki tümîtü'l kalb. Çok gülmek kalbi öldürür.
Es-savmü cünnetün. Oruç kalkandır.
Es-subhatü temneu'r-rızk. Sabah uykusu, rızka engeldir.
El-hamrü ümmü'l-habâis. İçki kötülüklerin anasıdır.
Zina'l-uyûni en-nazar. Gözlerin zinası bakmaktır.
El kanâatü mâlün lâ yenfed. Kanaat bitmez bir sermayedir.
El-hayâü mine'l îman. Hayâ, imandandır.
El-mer'ü alâ dîni halîlihî. Kişi, arkadaşının dini üzeredir.
Cuma Duası
Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver.
Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.
Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.
İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.
Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.
Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.
Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.
Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.
Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.
Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.
Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.
Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.
Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.
Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.
Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.
Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.
Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.
Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.
Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.
Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.
Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.
İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.
Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.
Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.
Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.
Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.
Allahım beni af eyle, her derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.
Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.
Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.
Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.
Amin.
Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.
Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.
İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.
Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.
Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.
Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.
Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.
Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.
Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.
Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.
Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.
Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.
Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.
Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.
Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.
Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.
Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.
Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.
Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.
Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.
İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.
Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.
Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.
Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.
Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.
Allahım beni af eyle, her derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.
Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.
Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.
Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.
Amin.
FUHUŞ SAHİLLERİ
Fuhuş eskiden ayıptı ve suçtu fakat şimdilerde o kadar normalleşmiş ki artık bir erkek ve bir kadının cinsel ilişkiye girmesi yemek yemek gibi bir ihtiyaç haline gelmiş.
Geçen hafta Bodrum da arkadaşlarımla tatil yaptım. Arkadaşlarım oraların müdavimleri olduğu için ve daha da önemli bir unsur arkadaşlarımızın bazıları “ Zengin ve erkekler” oldukları için bayağı bir inceleme yapma fırsatım oldu.
Aldatma konusunda hep erkeleri suçluyoruz ve tabi ki suçlularda fakat kadınların erkelerin üzerine adeta nasıl atladıklarını ve küçük zevk ve menfaatler için nasıl onlara kendilerini kullandırdıklarını gördükten sonra kadınlar adına üzülmemek elde değil.
Daha da acı başka bir durum var ki: Bu kendini erkelerin kucağına atmış kızların çoğu normal iyi aile diye tanımladığımız insanların çocukları. Aileleri kızlarını arkadaşları ile tatile yolladıklarını sanıyorlar ama kızları erkeklerle düşüp kalkıyorlar. Ve bu kızların çoğu tahsilli okumuş kızlar.
Kızlar birkaç gün bedava tatil yapmak- lüks gece kulüplerine gitmek- kaliteli yerlerde yemekler yemek için yaşlı genç güzel çirkin demeden erkeklere kadınlıklarını veriyorlar. Ve işin cılkı öyle bir çıkmış ki artık erkekler bir kadınla da tatmin olmuyorlar iki üç kadın ile birlikte günlerini gün ediyorlar.
Tüm kadınlar için tabi ki bunları söylemiyoruz ama yeni nesil gençliğin gittiği yol gerçekten yol değil…
Aynı anda üç- dört sevgilisi olup ve bu sevgililerin birbirinden haberdar olduğunu bildiğim tanıdıklarım çok. Tabi ki onlara bu yaptıklarının doğru olmadığını söylüyorum ama sonuçta bu tip adamlara o kadar talep var ki ve erkelerde bu konularda çok hevesli oldukları için neticede yapacak bir şey yok bize laf düşmüyor. Biz ancak gördüklerimizi yazıp çiziyoruz o kadar.
Vallahi biraz kabaca olacak ama gene de söyleyeceğim. Eskiden O…….. dendiğinde namussuz bir insan algılanırdı ama şu anda normal halk olarak tabir edilen ve öyle yaşayan kadınların yaptıklarını gördükten sonra bu kelime “ Kötü önemini” yitiriyor.
Hatta insan kendi kendine diyor ki: Namuslu takılıp her türlü haltı yapanların yanında bu eskiden O……. diye tabir edilenler namuslu kalıyorlar.
Nasıl?
Kardeşim, hiç değilse bu işi ticari anlamda yapanlar ortaya çıkıp “Ben etimi satıyorum bedeli de bu” diyorlar. Doğru mu? Kesinlikle değil ama en azından ortada yanlış yapılan işin içinde ki bir orta olmuşluğun dürüstlüğü var.
Diğerleri de resmen para için yapmıyor mu bu işi? Nakit almasalarda sonuçta bedava tatil yaptıklarında da maddi bir karşılık almış olmuyorlar mı?
Evet: Bodrum- Çeşme gibi zenginlerin fink attığı tatil beldelerinde üstü kapalı fuhuş almış gitmiş. Ve genç kızlarımız öyle bir yoldan çıkmış ki nasıl toparlanırlar bilemiyorum.
Normal hayatlarında da sor hepsi senden benden namuslular…
Ailelere çok büyük bir görev düşüyor. Çocuklarına güvenecekler ama takip edecekler çünkü maalesef maddi imkanlar ve ışıltılı hayatın çekiciliğine kapılan o kadar çok kızımız var ki. Ve hepsi çok güzel senaryolar yazarak ailelerini resmen ayakta uyutuyorlar.
Vallahi Rusların bir sözü var “ Güven ama takip et” bu sözü yabana atmamak lazım…
Çocuklarımızı önce serbest bırakırız sonra da başlarına bir şey geldiğinde de devleti milleti suçlarlarız. Zaten bu serbestliği verdiğimizden bu yana çocuklarımız ziyan olmaya başlamadı mı? Millet kafa koparmıyor mu? Kızlarımız oğullarımız tecavüze uğramıyor mu?
İşte bunların hepsini bir kenara koyup düşünmeliyiz…
Her aile şunu düşünmeli, kadın ve erkek sevgili veya flört olarak bir arada olduğunda aralarında duygusal bir şeyler oluşmasa da fiziksel bir şeylerin olmaması mümkün değil. Yakınlaşmayacaklarını düşünmek bence aptallık olur.
O yüzden hiçbir anne baba ben kızıma güveniyorum diye ortaya çıkmasın çünkü: Gençlik demek cahillik demek ve aileler kendi bilgileri dahilinde çocuklarının sevgilileri olmasına müsaade ederlerse o cahil gençlerimizde kendi bedenleri üzerinde bir çok şeye müsaade ederler. Duygularına hakim olmaları çok zor ve karşılarındaki erkek onları lüks ortamlara soktuğunda o havaya kapılmamaları çok zor bir ihtimal.
Evet, sevgili arkadaşlar acı ama gerçek olan bu sevimsiz hale gelmiş bir ülke olduk. Bizim bir arkadaşın dediği gibi: Plaja iniyoruz kimin namuslu kimin olmadığını artık anlayamıyoruz çünkü artık ortam o kadar bozuldu ki nerdeyse kime bakış atsak cevap veriyor ve artık kadınları “ BİR ET PARÇASI” olarak görüyoruz.
Bu gelinen nokta hem kadın hem de erkekler için aslında utanç verici bir durum ve örf – adet- ve değerlerimizin çöküşünün bir göstergesidir.
Peki, ne yapacağız?
Vallahi ben en azından gördüklerini yazıyorum ve ne kadar acı olsa da oğlum olduğu için daha şanslı olduğumu düşünüyorum. Oğluma da her zaman “ Bak oğlum elalemin kızlarının günahına girme” diyorum…
Sizler ne yaparsınız onu bilemem ama tüm toplumun yapması gereken en önemli şeyin “ Değerlerine sahip çıkmaları “ olduğunu düşünüyorum.
Yazar: Sevda TÜRKÜSEV
Geçen hafta Bodrum da arkadaşlarımla tatil yaptım. Arkadaşlarım oraların müdavimleri olduğu için ve daha da önemli bir unsur arkadaşlarımızın bazıları “ Zengin ve erkekler” oldukları için bayağı bir inceleme yapma fırsatım oldu.
Aldatma konusunda hep erkeleri suçluyoruz ve tabi ki suçlularda fakat kadınların erkelerin üzerine adeta nasıl atladıklarını ve küçük zevk ve menfaatler için nasıl onlara kendilerini kullandırdıklarını gördükten sonra kadınlar adına üzülmemek elde değil.
Daha da acı başka bir durum var ki: Bu kendini erkelerin kucağına atmış kızların çoğu normal iyi aile diye tanımladığımız insanların çocukları. Aileleri kızlarını arkadaşları ile tatile yolladıklarını sanıyorlar ama kızları erkeklerle düşüp kalkıyorlar. Ve bu kızların çoğu tahsilli okumuş kızlar.
Kızlar birkaç gün bedava tatil yapmak- lüks gece kulüplerine gitmek- kaliteli yerlerde yemekler yemek için yaşlı genç güzel çirkin demeden erkeklere kadınlıklarını veriyorlar. Ve işin cılkı öyle bir çıkmış ki artık erkekler bir kadınla da tatmin olmuyorlar iki üç kadın ile birlikte günlerini gün ediyorlar.
Tüm kadınlar için tabi ki bunları söylemiyoruz ama yeni nesil gençliğin gittiği yol gerçekten yol değil…
Aynı anda üç- dört sevgilisi olup ve bu sevgililerin birbirinden haberdar olduğunu bildiğim tanıdıklarım çok. Tabi ki onlara bu yaptıklarının doğru olmadığını söylüyorum ama sonuçta bu tip adamlara o kadar talep var ki ve erkelerde bu konularda çok hevesli oldukları için neticede yapacak bir şey yok bize laf düşmüyor. Biz ancak gördüklerimizi yazıp çiziyoruz o kadar.
Vallahi biraz kabaca olacak ama gene de söyleyeceğim. Eskiden O…….. dendiğinde namussuz bir insan algılanırdı ama şu anda normal halk olarak tabir edilen ve öyle yaşayan kadınların yaptıklarını gördükten sonra bu kelime “ Kötü önemini” yitiriyor.
Hatta insan kendi kendine diyor ki: Namuslu takılıp her türlü haltı yapanların yanında bu eskiden O……. diye tabir edilenler namuslu kalıyorlar.
Nasıl?
Kardeşim, hiç değilse bu işi ticari anlamda yapanlar ortaya çıkıp “Ben etimi satıyorum bedeli de bu” diyorlar. Doğru mu? Kesinlikle değil ama en azından ortada yanlış yapılan işin içinde ki bir orta olmuşluğun dürüstlüğü var.
Diğerleri de resmen para için yapmıyor mu bu işi? Nakit almasalarda sonuçta bedava tatil yaptıklarında da maddi bir karşılık almış olmuyorlar mı?
Evet: Bodrum- Çeşme gibi zenginlerin fink attığı tatil beldelerinde üstü kapalı fuhuş almış gitmiş. Ve genç kızlarımız öyle bir yoldan çıkmış ki nasıl toparlanırlar bilemiyorum.
Normal hayatlarında da sor hepsi senden benden namuslular…
Ailelere çok büyük bir görev düşüyor. Çocuklarına güvenecekler ama takip edecekler çünkü maalesef maddi imkanlar ve ışıltılı hayatın çekiciliğine kapılan o kadar çok kızımız var ki. Ve hepsi çok güzel senaryolar yazarak ailelerini resmen ayakta uyutuyorlar.
Vallahi Rusların bir sözü var “ Güven ama takip et” bu sözü yabana atmamak lazım…
Çocuklarımızı önce serbest bırakırız sonra da başlarına bir şey geldiğinde de devleti milleti suçlarlarız. Zaten bu serbestliği verdiğimizden bu yana çocuklarımız ziyan olmaya başlamadı mı? Millet kafa koparmıyor mu? Kızlarımız oğullarımız tecavüze uğramıyor mu?
İşte bunların hepsini bir kenara koyup düşünmeliyiz…
Her aile şunu düşünmeli, kadın ve erkek sevgili veya flört olarak bir arada olduğunda aralarında duygusal bir şeyler oluşmasa da fiziksel bir şeylerin olmaması mümkün değil. Yakınlaşmayacaklarını düşünmek bence aptallık olur.
O yüzden hiçbir anne baba ben kızıma güveniyorum diye ortaya çıkmasın çünkü: Gençlik demek cahillik demek ve aileler kendi bilgileri dahilinde çocuklarının sevgilileri olmasına müsaade ederlerse o cahil gençlerimizde kendi bedenleri üzerinde bir çok şeye müsaade ederler. Duygularına hakim olmaları çok zor ve karşılarındaki erkek onları lüks ortamlara soktuğunda o havaya kapılmamaları çok zor bir ihtimal.
Evet, sevgili arkadaşlar acı ama gerçek olan bu sevimsiz hale gelmiş bir ülke olduk. Bizim bir arkadaşın dediği gibi: Plaja iniyoruz kimin namuslu kimin olmadığını artık anlayamıyoruz çünkü artık ortam o kadar bozuldu ki nerdeyse kime bakış atsak cevap veriyor ve artık kadınları “ BİR ET PARÇASI” olarak görüyoruz.
Bu gelinen nokta hem kadın hem de erkekler için aslında utanç verici bir durum ve örf – adet- ve değerlerimizin çöküşünün bir göstergesidir.
Peki, ne yapacağız?
Vallahi ben en azından gördüklerini yazıyorum ve ne kadar acı olsa da oğlum olduğu için daha şanslı olduğumu düşünüyorum. Oğluma da her zaman “ Bak oğlum elalemin kızlarının günahına girme” diyorum…
Sizler ne yaparsınız onu bilemem ama tüm toplumun yapması gereken en önemli şeyin “ Değerlerine sahip çıkmaları “ olduğunu düşünüyorum.
Yazar: Sevda TÜRKÜSEV
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)