Kimimiz her olumsuzlukta bir hayır olduğuna, tünelin sonunda mutlaka ışığın belireceğine inanır. Kimimizse en güzel zamanlarda dahi, her an ortaya çıkabilecek bir terslik, bir olumsuzluk bekler. Işığın ne zaman kaybolup da tünelin belireceğine kafa yorar. Hangisi daha iyidir, bu yaklaşımların?
Birbirine tıpa tıp benzeyen ikiz kardeşlermiş ama karakterleri birbirinden çok farklıymış.
Birisi terlediğinde diğeri üşür, biri oynamak istediğinde diğeri uyurmuş.
Birisi her şeyde olumlu bir yan bulan bir iyimser/optimist, diğeri ise bir kötümser/pesimistmiş.
Yaş günleri geldiğinde, babaları onların tepkilerini görmek için bir plan yapmış.
Kötümser olan oğlunun odasını akla gelebilecek her türden yeni ve heyecan verici oyuncakla doldurmuş.
İyimser oğlunun odasına ise at pislikleri bırakmış.
Çocuklar odalarına gidip de sürprizleri gördükten sonra, baba önce kötümser oğlunun yanına uğramış ve onu oyuncakların ortasında oturup ağlarken bulmuş.
Merakla sormuş:
''Neden ağlıyorsun?''
''Bu kadar oyuncağın nasıl çalıştığını anlamak zorundayım! Çalıştırmak için onlara pil takmam gerekecek ve nasıl durmadan pil takacağım? Üstelik arkadaşlarım onları isteyecek! Zaten bu oyuncaklar zamanla kırılacak!'' diye cevap vermiş kötümser çocuk.
Baba hayretle odadan çıkıp iyimser oğlunun kapısını aralamış.
Küçük oğlan sevinç içinde zıplıyor, şarkılar söylüyormuş.
Babası sormuş:
''Niçin bu kadar mutlusun?''
Çocuk yüzünde kocaman bir gülümsemeyle cevap vermiş:
''Odamda at pislikleri olduğuna göre, buralarda bir yerde, beni bekleyen bir tay olmalı!''
------
Bizlerin arasında da bazılarımız, yarı dolu bir bardağa bakıp yarısının boş, bazılarımız ise yarısının dolu olduğunu görür.
Kimimiz her olumsuzlukta bir hayır olduğuna, tünelin sonunda mutlaka ışığın belireceğine inanır.
Kimimizse en güzel zamanlarda dahi, her an ortaya çıkabilecek bir terslik, bir olumsuzluk bekler.
Işığın ne zaman kaybolup da tünelin belireceğine kafa yorar.
Hangisi daha iyidir, bu yaklaşımların?
Yıllardır yürütülen pek çok araştırma, iyimserliğin insan sağlığı açısından yararlı olduğu vurguluyor.
İyimserlerin sağlıklarına daha çok özen gösterdikleri, stresle daha etkin biçimde başa çıktıkları, kalp-damar sistemlerinin ve ruh sağlıklarının daha iyi olduğu bildiriliyor.
Kötümser düşünmenin, insanın içini huzursuzlukla doldurarak onun hayattan keyif almasını engellediğini ve başkalarıyla ilişkilerini bozduğunu ise hemen hepimiz biliyoruz.
Kötümserliğe bağlı stres, pek çok organ sistemini ilgilendiren çeşitli sağlık sorunlarına da yol açabiliyor.
İyimser ve kötümserlerin yaşam algıları, birbirinden oldukça farklı.
İyimserler, başlarına gelen olumsuz olaylardan çevrelerini, kötümserler ise kendilerini sorumlu tutuyor.
İyimserler olumsuz olayların kısa sürede biteceğine, kötümserler ise olumsuzluğun hep süreceğine inanıyor.
İyimserler, olaylara çözüm bulma konusunda gayret gösterirken, kötümserler daha kolay pes ediyorlar.
Kuşkusuz iyimserlik, kişinin kendisi ve çevresi için olumlu bir özellik ama ya aşırıya kaçılırsa?
İyimser, ya gerçeklerden kopuk bir Pollyanna’ya dönüşürse?
Böylesi bir durum, kişinin yaşadığı veya yaşayabileceği sorunlara yeterince dikkat etmemesi, problemlerin çözümü konusunda kayıtsız kalması gibi sonuçlar doğurabiliyor.
Yaşamı dikkatle yaşamakla, olumsuz düşünmenin birbirinden çok farklı olduğunu görmemiz gerekiyor.
Çözüm, iyimserlikle kötümserlik arasında uzanan ve ''gerçekçilik'' adı verilen bir alanda yatıyor.
Bu alanı değerlendirmeyi bilen gerçekçiler, hem iyimserliğin hem de kötümserliğin sunduğu avantajlardan yararlanıyorlar.
Olumlu düşünüyor, olumlu davranıyor ama hayata yönelik dikkat ve özeni elden bırakmıyorlar.
Tüm bu okuduklarınızdan sonra, bir iyimser mi yoksa bir kötümser mi olduğunuza karar veremiyorsanız, şu soruları kendinize sorabilirsiniz:
1. Kendimden söz ederken seçtiğim sözcükler olumlu mu; olumsuz mu?
2. Gelecek için bir planım var mı; yoksa sadece günü gününe mi yaşıyorum?
3. Kendimle ve yaşamla ilgili sorunlara yönelik çözüm önerilerim var mı; yoksa onlar karşısında çaresiz miyim / çaresiz miyiz?
Verdiğiniz cevaplar, umarım hoşunuza gitmiştir!
Gitmediyse, yapılacak şey belli:
Onları değiştirmek gerekiyor!
Birisi terlediğinde diğeri üşür, biri oynamak istediğinde diğeri uyurmuş.
Birisi her şeyde olumlu bir yan bulan bir iyimser/optimist, diğeri ise bir kötümser/pesimistmiş.
Yaş günleri geldiğinde, babaları onların tepkilerini görmek için bir plan yapmış.
Kötümser olan oğlunun odasını akla gelebilecek her türden yeni ve heyecan verici oyuncakla doldurmuş.
İyimser oğlunun odasına ise at pislikleri bırakmış.
Çocuklar odalarına gidip de sürprizleri gördükten sonra, baba önce kötümser oğlunun yanına uğramış ve onu oyuncakların ortasında oturup ağlarken bulmuş.
Merakla sormuş:
''Neden ağlıyorsun?''
''Bu kadar oyuncağın nasıl çalıştığını anlamak zorundayım! Çalıştırmak için onlara pil takmam gerekecek ve nasıl durmadan pil takacağım? Üstelik arkadaşlarım onları isteyecek! Zaten bu oyuncaklar zamanla kırılacak!'' diye cevap vermiş kötümser çocuk.
Baba hayretle odadan çıkıp iyimser oğlunun kapısını aralamış.
Küçük oğlan sevinç içinde zıplıyor, şarkılar söylüyormuş.
Babası sormuş:
''Niçin bu kadar mutlusun?''
Çocuk yüzünde kocaman bir gülümsemeyle cevap vermiş:
''Odamda at pislikleri olduğuna göre, buralarda bir yerde, beni bekleyen bir tay olmalı!''
------
Bizlerin arasında da bazılarımız, yarı dolu bir bardağa bakıp yarısının boş, bazılarımız ise yarısının dolu olduğunu görür.
Kimimiz her olumsuzlukta bir hayır olduğuna, tünelin sonunda mutlaka ışığın belireceğine inanır.
Kimimizse en güzel zamanlarda dahi, her an ortaya çıkabilecek bir terslik, bir olumsuzluk bekler.
Işığın ne zaman kaybolup da tünelin belireceğine kafa yorar.
Hangisi daha iyidir, bu yaklaşımların?
Yıllardır yürütülen pek çok araştırma, iyimserliğin insan sağlığı açısından yararlı olduğu vurguluyor.
İyimserlerin sağlıklarına daha çok özen gösterdikleri, stresle daha etkin biçimde başa çıktıkları, kalp-damar sistemlerinin ve ruh sağlıklarının daha iyi olduğu bildiriliyor.
Kötümser düşünmenin, insanın içini huzursuzlukla doldurarak onun hayattan keyif almasını engellediğini ve başkalarıyla ilişkilerini bozduğunu ise hemen hepimiz biliyoruz.
Kötümserliğe bağlı stres, pek çok organ sistemini ilgilendiren çeşitli sağlık sorunlarına da yol açabiliyor.
İyimser ve kötümserlerin yaşam algıları, birbirinden oldukça farklı.
İyimserler, başlarına gelen olumsuz olaylardan çevrelerini, kötümserler ise kendilerini sorumlu tutuyor.
İyimserler olumsuz olayların kısa sürede biteceğine, kötümserler ise olumsuzluğun hep süreceğine inanıyor.
İyimserler, olaylara çözüm bulma konusunda gayret gösterirken, kötümserler daha kolay pes ediyorlar.
Kuşkusuz iyimserlik, kişinin kendisi ve çevresi için olumlu bir özellik ama ya aşırıya kaçılırsa?
İyimser, ya gerçeklerden kopuk bir Pollyanna’ya dönüşürse?
Böylesi bir durum, kişinin yaşadığı veya yaşayabileceği sorunlara yeterince dikkat etmemesi, problemlerin çözümü konusunda kayıtsız kalması gibi sonuçlar doğurabiliyor.
Yaşamı dikkatle yaşamakla, olumsuz düşünmenin birbirinden çok farklı olduğunu görmemiz gerekiyor.
Çözüm, iyimserlikle kötümserlik arasında uzanan ve ''gerçekçilik'' adı verilen bir alanda yatıyor.
Bu alanı değerlendirmeyi bilen gerçekçiler, hem iyimserliğin hem de kötümserliğin sunduğu avantajlardan yararlanıyorlar.
Olumlu düşünüyor, olumlu davranıyor ama hayata yönelik dikkat ve özeni elden bırakmıyorlar.
Tüm bu okuduklarınızdan sonra, bir iyimser mi yoksa bir kötümser mi olduğunuza karar veremiyorsanız, şu soruları kendinize sorabilirsiniz:
1. Kendimden söz ederken seçtiğim sözcükler olumlu mu; olumsuz mu?
2. Gelecek için bir planım var mı; yoksa sadece günü gününe mi yaşıyorum?
3. Kendimle ve yaşamla ilgili sorunlara yönelik çözüm önerilerim var mı; yoksa onlar karşısında çaresiz miyim / çaresiz miyiz?
Verdiğiniz cevaplar, umarım hoşunuza gitmiştir!
Gitmediyse, yapılacak şey belli:
Onları değiştirmek gerekiyor!
Doç. Dr. Şafak Nakajima
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder