Günün Sözü

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Tesettürümüz Bizi Koruyamıyorsa...

Tesettürümüz Bizi Koruyamıyorsa...

Genç kız, öğleden sonra liseden arkadaşlarıyla buluşacaktı. Sabahtan başladı hazırlıklara... Dolabını açtı ve dakikalarca hangi kıyafetini giyeceğini düşündü. Nihayet ayarladı. Sıra başörtüsüne geldi... Kendi kendine, "Müslüman, güzel ve zarif olmalı... En kaliteli, canlı renkleri olanı seçeyim de sonra sönük kalmayım arkadaşların yanında..." diye düşündü.
Biraz da makyaj yaptı; yüzünün soluk olmaması için... Eski tülbentlerini de saçına sararak, uzun uzun uğraşarak kocaman topuzunu tamamladı. Saten bonesini taktı, eşarbını da uydurduktan sonra sadece kafasını örtecek şekilde kısacık yapıp, boğazını sıktırdı. Yeni tesettür modası böyleydi... Kafasına, tam da topuzunun üzerine güneş gözlüğünü taktı. Bedenine elbise gibi oturan pardesüsünü de giydikten sonra aynaya son kez baktı. Arkası açık topuklu ayakkabılarını giymek için kapının önüne koydu.

"-Şimdi her şey tamam; çok güzel oldu, görenler bayılacak!.. Kim demiş ki kapalılar güzel giyinmez, al işte fıstık gibiyim..." diyerek evden çıktı.

Yolda salına salına yürüyor, bir taraftan da etrafındakiler bakıyor mu diye gözünün ucu ile kontrol ediyordu. Amacına ulaşmıştı, geçtiği yerlerdeki erkek-kadın herkes ona bakıyordu. Bir ara durup:

"-Ne bakıyorsunuz?" demek geldi içinden; fakat kızlarla buluşacaktı, orada vakit kaybedip onları bekletmek istemedi. 


Gideceği yere çok az kalmıştı. Kenarda duran bir delikanlı, bir an olsun gözünü ondan ayırmıyordu. İyice yaklaşınca onun duyabileceği bir ses tonu ile:

"-Çok tatlısın." dedi.

Genç kız, beklemediği bu davranış karşısında ürkmüştü. Yavaşça delikanlıya baktığında, hâlâ sırıtarak kendisini süzdüğünü gördü. Çok korkmuştu. Arkasına bakmaya cesareti yoktu. Hızlı adımlarla kızlarla buluşacağı yere doğru ilerledi. Beti benzi atmıştı. Arkadaşlarını görünce biraz rahatladı. Keyfi kaçmıştı bir kere, gün boyunca tadı-tuzu yoktu. Ya o çocuk bana bir şey yapsaydı, diye düşünüp durdu.

Eve dönünce hiçbir şey konuşmadan odasına girdi. Yaşadığı bu hâdisenin tesiri ile söylenmeye başladı:

"-İnsanlar ne hâle gelmiş, kimseye güvenilmiyor!.. Kapalılara laf atma cesaretini gösteriyorlarsa, kim bilir açıklara neler yapıyorlardır?!" dedi öfkeyle...

Derin düşüncelere daldı. Bir an, tekrar saçımı açsam mı acaba, diye
aklından geçirdi. İlk kapandığı gün geldi gözünün önüne... Sonra Kur'ân kursundaki hocasının anlattıklarını hatırladı. Ona; "Neden örtünmemiz gerekiyor? ALLAH Teâlâ, bizi ne güzel yaratmış, gizlemek istemiyorum!.." dediğinde, aralarında şu konuşma geçmişti:

"-Bak güzel kızım, pazara gittiğin zaman kabukları soyulmuş, üzeri sineklenmiş bir meyveyi almak ister misin?"

"-Hayır, insanın midesini bulandırır. Hem ne alakası var meyve ile?"

"-Hava ile temas eden soyulmuş meyve; dışardan gelen zararlı mikrop ve bakterilerden korunamadığı için çabuk kokuşur, sineklenir, kararır. Çünkü onu koruyan kabuğudur. ALLAH, her meyveyi en güzel bir şekilde ambalajlayıp bize sunmuştur. Kabuğu ezilmiş, soyulmuş, darbe almış meyvelerin içi de zamanla çürümeye mahkûmdur. Sağlam kabuklular ise lezzetlidir. Tesettür de bizi yabancı bakışların, kötü düşüncelerin tesirinden korur. O yüzden tam mânâsı ile örtünmeliyiz. Zaten tesettürümüz bizi koruyamıyorsa; o hakiki tesettür değildir, şekilden ibarettir.

"Nasıl yani?"

"-İslamiyet'in gelmesiyle birlikte kadınlar, ayrı bir değer kazanmıştır. Kıymetli olan her şey gibi, hanımların da kendisini koruyup, kollaması gereklidir. Cenâb-ı Hak, Ahzab Sûresi'nin 59. âyet-i kerimesinde:

"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mümin kadınlara (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle..." buyurarak bize nasıl örtünmemiz gerektiğini bildirmiştir. Ölçümüz belli... Kendimizi, sırf insanlara beğendirmek için örtümüzden taviz verirsek, Allâh'ın rızasını insanların takdirine tercih etmiş oluruz. Kaldı ki; yüce Yaradan'ımız sevdiği kullarını insanlara da sevdirir..." demişti.

Âyet-i kerîmenin bir kısmı aklına gelmişti, tam metnini hatırlayabilmek için hemen abdest alarak, Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe meâlinden okudu. Âyetin devamındaki şu cümleler zihninde yankılanmaya başladı

"...Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. ALLAH bağışlayandır, esirgeyendir."

Evet, bugün hem çok incinmişti, hem de korkmuştu. Böyle giyinerek değerini ne kadar da düşürmüştü.

"-Rabbimin rızasını gözeterek hakiki mânâda örtünseydim, bunları yaşamayacaktım belki de... Aman Allâh'ım, neler de düşündüm öyle, affet Rabbim, nefsime uydum, kendime zulmettim. Hâlbuki Sen, beni benden daha çok koruyansın. Nefsimin şerrinden muhafaza et Allâh'ım!" diyerek secdeye kapandı, gözyaşları ile tevbe etti...

O günden sonra hiç kimse onu makyajlı, kafasında kocaman topuzu, elbise gibi vücudunu saran pardösüsü ve arkası açık topuklu ayakkabısı ile görmedi. Çevresinde çok sevilen ve sayılan birisi oldu...

* * *
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîfinde:

"-Yaptığınız işi en güzel şekilde yapın!" buyuruyor.

Söz konusu tesettür ise, daha da itinalı davranmamız gerekir ki; Yaratan'ın bize verdiği değerin farkında olalım.

Müslüman her şeyin en güzeline lâyık... Fakat güzellik anlayışımız, Kur'ân ve sünnet ışığında olmalı... Temiz, ütülü, uyumlu; ama dışarda dikkat çekmeyecek, tam mânâsı ile örterek yabancı bakışlardan koruyup, kollayacak şekilde bürünmeliyiz örtümüze...

Yâ Rabbi, güzellik anlayışımızı, rızâna göre şekillendir. Bizleri, nefsimizin şerrinden muhâfaza eyle. Görüntümüz ve davranışlarımızla güzel dinimizi en iyi şekilde yaşayabilmeyi nasip eyle! Âmin.

Kübra Çoban

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder