Bülbül sesi dinlemek için şehir dışında yaptırdığım evi merkeze uzaklığı sebebiyle elden çıkartmak zorunda kalıyor ve üzerine bir kucak para daha sayarak çarşı ortasındaki bir apartman dairesine taşınıyorum.
Apartmanın harika dış görünüşünün yanı sıra ahşap oymalı kapısı üzerine kabartma harflerle yazılan "Huzur Apartmanı" ismi, daha ilk görüşte içimi ısıtıyor ve toplam olarak ödediğim yüz bin markın acısını hissettirmiyor bana.
Havaların ısınmasını bile beklemeden taşınıyorum bu huzur beldesine. İki kamyon eşyayı bin bir güçlükle boşaltıp yerleştirme işine girişiyoruz çoluk çocuk. Bu arada ikindi namazını geciktirdiğim için yerdeki eşyalar arasında gördüğüm bir boşluğa geçiyor ve farzı kılmak için kâmet getirmeye başlıyorum. O sırada daha önce hiç duymadığım bir erkek sesi:
— Hocam, diyor. Müsaade ederseniz birlikte kılalım. Cemaat sevabı kazanırız.
Sağa sola bakınıyorum, odada hiç kimse yok. Zaten evde de eşimle birlikte iki kızımdan başka kimsecikler bulunmuyor. Bu sesin nereden geldiğini düşünürken, bazı büyük evliyaların arkasında melâike ve cinlerin bile namaz kıldıklarını hatırlayarak ürperiyorum tâ iliklerime kadar. Ürperiyorum ama, bütün evliyalar gibi sakin olmaya çalışarak:
— Sen kimlerdensin bakayım? diye soruyorum. Adın ne senin?
Aynı ses:
— Ben, 1 numaralı dairedeki komşunuz Hüsnü, diyor. Hoş geldiniz apartmanımıza.
Neye uğradığımı şaşırıyorum birden. Ne evliyalık kalıyor ortada, ne de şeyhlik. Adamın sesi, sanki yanımdaymış gibi net geliyor.
Saygılı bir ifâdeyle:
— Hüsnü bey, diyorum. Afedersiniz ama anlayamadım, neden sesiniz bu kadar yakından geliyor? Bize bir oporlör bağlantınız falan mı var?
Adam:
— Yok be komşu, diyor. Henüz o kadar modernleşmedik. Bu apartmanı yapan müteahhit, iki daire arasında çift duvar yapacağına, işi iki santim kalınlığındaki basit bir alçıpanla halledivermiş.
İnanamıyorum duyduklarıma, ama işim acele. Dünyanın belki de en garip cemaatini oluşturup namaz kıldıktan sonra, tesbihat bile yapmadan mutfağa koşuyor ve:
— Mahvolduk hanım, diyorum. Oturma odasında konuşulanlar, olduğu gibi yan daireye gidiyor. Onlarınkiler de bize.
Eşim, felâketin farkında bile değil. Yorgunluktan mahvolmuş kadıncağız. Tabakları yerleştirmeye çalışırken:
— Şu anda çok meşgulüm, diyor. Şaka çekecek hâlim yok. Bu sefer, mutfak tezgâhının bulunduğu duvardan gelen kibar bir hanım sesi:
— Şaka falan değil, diyor. Biz de öyle zannetmiştik. Eşimin gözleri şaşkınlıktan faltaşı gibi açılırken, ben devreye girip:
— Afedersiniz hanımefendi, diyorum. Siz kimsiniz acaba?
Kadın, yine aynı kibarlıkla:
— Ben 3 numaralı dairedeki komşunuz Leylâ, diyor. Tanışmak için geleceğiz inşallah.
Hanım, şaşkınlıktan hemen ayak altındaki bir iskemleye çöküp kalıyor. Bense ilk defa bir markın serbest piyasadaki değerini düşünmeye başlıyorum. Yine de soğukkanlılığımı bozmuyor ve eşimin kulağına eğilerek:
— Banyo, binanın ortasında olduğu için hiçbir komşu daireye bitişik değil, diyorum. Gel ne konuşacaksak orada konuşalım.
Birlikte banyoya geçiyoruz. Can sıkıntısıyla:
— Duvarları kalınlaştırması için hemen müteahhide telefon edeceğim, diyorum. Bu işi halletmezse vururum onu.
Bu sefer başka bir ses:
— Bir kurşun da benim için at abi, diyor. Mahvetti bizi namussuz.
Sağa sola bakınıyorum, kimseler yok. Burnumdan soluyarak:
— Sen de kimsin? diye bağırıyorum. Yanda daire yok ki?
Adam:
— Ben üst kattaki komşunuz Rıdvan, diyor. Banyo pencerelerinin bağlandığı aydınlıktan geliyor sesim.
Ne yapacağımı bilemez vaziyette telefona sarılıyor ve müteahhidle konuşuyorum. Adam, anlattıklarımı büyük bir nezâketle dinledikten sonra:
— Muhterem kardeşim, diyor. Biliyorsunuz ki binaların depreme dayanıklı olması için hafif malzemeyle inşa edilmesi gerekir. Ben, dairelerde kalın ve ağır duvarlar kullanıp siz saygıdeğer müşterilerimi deprem tehlikesiyle baş başa bırakır mıyım hiç?
Adamın ne kadar düşünceli ve iyi niyetli olduğunu hemen anlıyor ve gıybetini yaptığım için kendisinden helâllik dileyerek telefonu kapatıyorum.
Huzur Apartmanında üç aydan bu yana oturuyoruz. Yan dairelerden duyulacak diye ödümüz patladığı için, ara sıra eşimle yaptığımız tatlı kavgalardan eser bile kalmadı.
Birbiriyle her an didişen çocuklarımız da, artık lütfensiz ve teşekkürsüz konuşmuyorlar. Akşamları, yüzünü bile görmediğimiz komşularla yaptığımız tatlı sohbetlerden sonra ben imamlık, 1 numaralı dairedeki Hüsnü Bey de müezzinlik yapıyor ve bütün apartman, birbirimizi görmeden cemaatle namaz kılma sevabına nail oluyoruz. Tek sıkıntımız, 4 numaralı dairedeki Necmi Beyin geceleri biraz fazlaca horlaması. Ama ona da alıştık mı, inşallah tam bir huzur beldesi olacak Huzur Apartmanımız. *
Yazar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder