Günün Sözü

Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Huzur apartmani neden huzur apartmani oldu? Ilginc..

Bülbül sesi dinlemek için şehir dışında yaptırdığım evi merkeze uzaklığı sebebiyle elden çıkartmak zorunda kalıyor ve üzerine bir kucak para daha sayarak çarşı ortasındaki bir apartman dairesine taşınıyorum.
Apartmanın harika dış gö­rünüşünün yanı sıra ahşap oymalı kapısı üzerine kabartma harflerle yazılan "Huzur Apartmanı" ismi, daha ilk görüşte içimi ısıtıyor ve toplam olarak ödediğim yüz bin markın acısı­nı hissettirmiyor bana.
Havaların ısınmasını bile beklemeden taşınıyorum bu huzur beldesine. İki kamyon eşyayı bin bir güçlükle boşaltıp yerleştirme işine girişiyoruz çoluk çocuk. Bu arada ikindi namazını geciktirdiğim için yerdeki eşyalar arasında gördüğüm bir boşluğa geçiyor ve farzı kılmak için kâmet getirmeye başlıyorum. O sırada daha önce hiç duyma­dığım bir erkek sesi:
—  Hocam, diyor. Müsaade ederseniz birlikte kılalım. Ce­maat sevabı kazanırız.
Sağa sola bakınıyorum, odada hiç kimse yok. Zaten evde de eşimle birlikte iki kızımdan başka kimsecikler bulunmu­yor. Bu sesin nereden geldiğini düşünürken, bazı büyük evli­yaların arkasında melâike ve cinlerin bile namaz kıldıklarını hatırlayarak ürperiyorum tâ iliklerime kadar. Ürperiyorum ama, bütün evliyalar gibi sakin olmaya çalışarak:
—  Sen kimlerdensin bakayım? diye soruyorum. Adın ne senin?
Aynı ses:
—  Ben, 1 numaralı dairedeki komşunuz Hüsnü, diyor. Hoş geldiniz apartmanımıza.
Neye uğradığımı şaşırıyorum birden. Ne evliyalık kalıyor ortada, ne de şeyhlik. Adamın sesi, sanki yanımdaymış gibi net geliyor.
Saygılı bir ifâdeyle:
—  Hüsnü bey, diyorum. Afedersiniz ama anlayamadım, neden sesiniz bu kadar yakından geliyor? Bize bir oporlör bağlantınız falan mı var?
Adam:
— Yok be komşu, diyor. Henüz o kadar modernleşmedik. Bu apartmanı yapan müteahhit, iki daire arasında çift duvar yapacağına, işi iki santim kalınlığındaki basit bir alçıpanla halledivermiş.
İnanamıyorum duyduklarıma, ama işim acele. Dünyanın belki de en garip cemaatini oluşturup namaz kıldıktan sonra, tesbihat bile yapmadan mutfağa koşuyor ve:
— Mahvolduk hanım, diyorum. Oturma odasında konuşu­lanlar, olduğu gibi yan daireye gidiyor. Onlarınkiler de bize.
Eşim, felâketin farkında bile değil. Yorgunluktan mahvol­muş kadıncağız. Tabakları yerleştirmeye çalışırken:
— Şu anda çok meşgulüm, diyor. Şaka çekecek hâlim yok. Bu sefer, mutfak tezgâhının bulunduğu duvardan gelen kibar bir hanım sesi:
— Şaka falan değil, diyor. Biz de öyle zannetmiştik. Eşimin gözleri şaşkınlıktan faltaşı gibi açılırken, ben dev­reye girip:
— Afedersiniz hanımefendi, diyorum. Siz kimsiniz acaba?

Kadın, yine aynı kibarlıkla:
— Ben 3 numaralı dairedeki komşunuz Leylâ, diyor. Ta­nışmak için geleceğiz inşallah.
Hanım, şaşkınlıktan hemen ayak altındaki bir iskemleye çöküp kalıyor. Bense ilk defa bir markın serbest piyasadaki değerini düşünmeye başlıyorum. Yine de soğukkanlılığımı bozmuyor ve eşimin kulağına eğilerek:
— Banyo, binanın ortasında olduğu için hiçbir komşu da­ireye bitişik değil, diyorum. Gel ne konuşacaksak orada ko­nuşalım.
Birlikte banyoya geçiyoruz. Can sıkıntısıyla:
—  Duvarları kalınlaştırması için hemen müteahhide tele­fon edeceğim, diyorum. Bu işi halletmezse vururum onu.
Bu sefer başka bir ses:
— Bir kurşun da benim için at abi, diyor. Mahvetti bizi na­mussuz.
Sağa sola bakınıyorum, kimseler yok. Burnumdan soluyarak:
— Sen de kimsin? diye bağırıyorum. Yanda daire yok ki?
Adam:
— Ben üst kattaki komşunuz Rıdvan, diyor. Banyo pence­relerinin bağlandığı aydınlıktan geliyor sesim.
Ne yapacağımı bilemez vaziyette telefona sarılıyor ve müteahhidle konuşuyorum. Adam, anlattıklarımı büyük bir ne­zâketle dinledikten sonra:
—  Muhterem kardeşim, diyor. Biliyorsunuz ki binaların depreme dayanıklı olması için hafif malzemeyle inşa edilme­si gerekir. Ben, dairelerde kalın ve ağır duvarlar kullanıp siz saygıdeğer müşterilerimi deprem tehlikesiyle baş başa bırakır mıyım hiç?
Adamın ne kadar düşünceli ve iyi niyetli olduğunu hemen anlıyor ve gıybetini yaptığım için kendisinden helâllik dileye­rek telefonu kapatıyorum.
Huzur Apartmanında üç aydan bu yana oturuyoruz. Yan dairelerden duyulacak diye ödümüz patladığı için, ara sıra eşimle yaptığımız tatlı kavgalardan eser bile kalmadı.
Birbi­riyle her an didişen çocuklarımız da, artık lütfensiz ve teşekkürsüz konuşmuyorlar. Akşamları, yüzünü bile görmediği­miz komşularla yaptığımız tatlı sohbetlerden sonra ben imamlık, 1 numaralı dairedeki Hüsnü Bey de müezzinlik ya­pıyor ve bütün apartman, birbirimizi görmeden cemaatle na­maz kılma sevabına nail oluyoruz. Tek sıkıntımız, 4 numara­lı dairedeki Necmi Beyin geceleri biraz fazlaca horlaması. Ama ona da alıştık mı, inşallah tam bir huzur beldesi olacak Huzur Apartmanımız. *
Yazar: 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder